Öne Çıkan Yayın

PUGLIA - Itria Vadisi

16 Kasım 2017 Perşembe

PUGLIA - Polignano a Mare

Tekrar Merhaba!

Puglia'da bir seyahat planlandığında ve bu seyahatin içine kıyılar da dahil edildiğinde atlanmaması gereken kasabaların belki de en başında Polignano a Mare geliyor. İnsan Puglia için seyahat evveli epey not alıyor ve gideceği yere dair çokça fotoğraf görüyor, ancak dünyadaki tüm diğer güzelliklerde olduğu gibi, o yerin içinde fiziksel olarak bulunduğunda ve fotoğraf karelerindeki manzaraları kendi gözleriyle de gördüğünde çok daha fazla etkileniyor.

Polignano a Mare, Bari'ye yaklaşık 35 kilometre uzaklıkta bulunduğundan havalimanı sonrası seyahatinizin ilk ziyaret noktası olabilir.. 
Keyifli bir öğle yemeği, kahve molası ya da aperitif almak için nefis bir adres olduğu tartışılmaz gerçekten de..

Biz, seyahat yorgunluğumuzu üzerimizden atalım ve evimizi biran evvel teslim alalım heyecanıyla, önceliği Itria Vadisi'ne verdik ve sonraki gün Alberobello'dan yaklaşık bir saatlik bir yolculukla ve dinlenmiş bir bedenle güne Polignano a Mare'de başladık. Tek kelime İngilizce bilmeyen tontik teyzelerle beden dili sayesinde anlaşarak aracımızı park ettikten sonra kasabada bize ilk merhabayı diyen engin bir deniz ve İtalyanların pek sevdiği sanatçı Domenico Modugno heykeli oldu.

Modungo; asıl ismi "Nel Blue Dipinto di Blue" olan ama hepimizin "Volareee" dendiğinde hemen hatırlayacağı o efsane İtalyanca şarkının sahibi.. Kendisi Polignano a Mare'de dünyaya gelmiş ve burada başlayan yaşamı ve müzik kariyeri Grammy ödülü ve Eurovision şarkı yarışmasından kazandığı üçüncülük ödülü sonrası bir dünya sanatçısı olarak devam etmiş.. Kasabada göreceğiniz heykel ise kasaba yerlilerinin Modungo ile ne kadar gururlandıklarının bir simgesi..



Kasaba, Puglia'nın en eski antik yerleşimlerinden biri olarak biliniyor. Efsanevi bir tarihi var ve birçok kaynağa göre, kent Yunanlılar tarafından kurulmuş ve "yerleşik" anlamına gelen Plymnianum kasabanın ilk ismi olmuş. Sonrasında devam eden süreçte kasaba farklı ulus ya da topluluk tarafından da istilaya uğramış ve önce Polignano, en son da Polignano a Mare adını alarak günümüze ulaşmış.

Dilimizde Volare şarkısı, tertemiz sokaklardan ve kasabanın ana giriş kapısı Porta Vecchia'dan geçip ana meydan Piazza Vittorio Emenuele'ye ulaşınca; Martrix Church'un hemen çarprazında kalan ve saatli binanın yani The Palazzo dell'Orologio'nun hemen altında bulunan Bar Beija Flor Cafe'de aşırı keyifli, klasik bir İtalyan kahvaltısı yaptık ailece.. Sonrasında da kasaba sokaklarında dolaşmaya epey hazırdık.





Kasabanın en büyüleyici görüntüsü hiç kuşkusuz ki Ponte Lama Monachile köprüsü üzerinden fotoğraflayabileceğiniz ikonik Cala Paura plajı. Adeta fotoğraf çekme/çekilme alanı gibi işleyen bu köprünün altından geçerek zümrüt yeşili sulara ulaşılıyor.. Yaz aylarında iğne atsan yere düşmez bir kalabalığa sahip olan, küçük de olsa bir yer bulanın kayalık ve dolayısıyla rahatsız olmasına rağmen hemen yerleştiği ve Adriyatik Denizi'nin hırçın dalgalarının pek de eksik olmadığı deniziyle sanırım ki her gezginin "gidilecek yerler" listesine girmeyi hak eder güzellikte.. Plajın hemen sol yanında kalan mağaranın içinden (ve sepserin sularından) yürüyerek Adriyatik ile buluşmaksa bir Polignano ritüeli kabul edilebilir.. Eğer bu ritüeli deneyimleme şansınız olursa, kasabayı bir de suların içindeyken seyre dalmanızı çok öneririm...





Beyaz ve yer yer badanaları dökülmüş eski ama oldukça süslü evlerden oluşan kasaba sokaklarında dolanmak hakikaten keyifliydi bizim için. Rengarenk çiçekli balkonlara, doğal birer enstalasyon örneği olmuş kaktüslere, No26 gibi cici art/design mağazalarına ve kendine has kafe ve restoranlara bayılarak, hayretler içinde tanıklık ettik diyebilirim.. Polignano bana Yunanistan'da yaşadığım ada günlerinden çok keskin anılar hatırlattı.. Sokaklarında yürürken yerlilerin kendi aralarındaki diyaloglarını anlamasam da dinlemeye çalıştım. Süslü evlerin merdivenlerine oturdum. Küçük meydanlarını ve tarihi binalarını kendi çevremde döne döne büyük bir merakla inceledim. Bir kahvelik buluşan teyzelere/amcalara ya da komşu penceresine sesini duyurmaya çalışanlara bir bir gülümsedim, onlardan da aynı aydınlık gülümsemeleri geri topladım... Böylesi basit, huzurlu ve yaşam kokan kasabaların ancak Yunanistan'da olabileceğini düşünürken, İtalya'da da bir benzerini bulabilmeyi çok sevdim..

Polignano sokaklarının çok da tatlı bir sürprizi vardı misafirlerine.. Sokakların bir kısmı şahane bir proje sayesinde A Poetic Staircas yani tam karşılığı olmasa da Şairler Sokağı olarak adlandırılmış. Ziyaretçilerin kapılara, duvarlara ve merdivenlere kısa şiirler yazdığı bu şirin ötesi daracık sokaklar müthiş keyifli, insanı yükselten bir enerjiye sahip.. Elbette elimde en sevdiğim kalemim, boş bulduğum bir kapıya pek sevdiğim Turgut Uyar'dan bir şiir dizesi sıraladım ben de.. 















Kasabanın sevdiğimiz detaylarından bir diğeri, bu keyifli sokaklarda yürürken bir anda karşımıza çıkıveren büyüleyici deniz görüntüleriydi.. Tam veda ettiğimizi düşünürken Cala Paura plajına seyirlik balkonlardan biri olan Balconata di Santo Stefano'dan bir kez daha bakış atmak ve fotoğraflamak çok hoşumuza gitti mesela.. Hatta buraya kadar gelmişken La Balconata'da birer aperitif almak da harika bir fikir oldu, zira zamanı durdurma isteğiyle dolduğumuz nefis bir seyir noktasıydı bu teras..

Polignano a Mare için falezlerin üzerine kurulmuş şık bir sahil kasabası tanımlaması bana göre oldukça doğru gibi duruyor. Zaman zaman kendisi için Puglia’nın en havalısı söylemlerini de duymuş ve okumuştum, fakat bana göre "havalı" kelimesi bir parça uzak bir his yaratıyor bu kasaba üzerinde gibi hissediyorum ben.. Bu nedenle, bu kelimeyi böylesi samimi ve şirin bir kasaba için kullanmayı tercih etmiyorum. Yalnız şunu da eklemem gerek; kasabanın havalı olduğunu düşünebileceğiniz tek yer, falezler arasındaki mağaraların birinde bulunan ikonik restoran Grotta Palazzase olabilir. Bir mağara içindesiniz ve bu mağara bir restoran. Restoranın altı ve arkası deniz ve ayrıca da önünüzde engin Adriyatik var... İşte bu kasabayı 
hakikaten havalı kılıyor.. 







Eğer Polignano'da bir öğle yemeği yiyecek vaktiniz olursa Gastro Pub Pescaria balıkçı bir kasabanın street food anlayışını yansıtan nefis bir örnek. "Sipariş ver, numara al ve kapı önündeki fıçıların üzerinde hızlıca sandviç ye" deneyimi sunuyor bu restoran.

Hızlı olsun, ama biz yine de yerleşik olalım isterseniz; şirin dekoru ile pek sevdiğimiz ve San Benedetto Meydanı’nda gördüğümüz Mint Cucina Fresca‘yı lezzetinden emin olmamakla birlikte ambiyans olarak tavsiye edebilirim.

Sıkı bir öğle yemeği ya da daha çok bir akşam yemeği için Puglialı bir arkadaşımın ailece müdavimi oldukları deniz ürünleri restoranı Antiche Mura'yı kesinlikle notlarınıza ekleyebilirsiniz, zira bir yerli tavsiyesinin bizi yanıltacağını pek düşünmüyorum.. Yalnız, restoranın dış masaları olmadığından, yaz yerine iç mekanda oturmaya müsait bir mevsimde kasabayı ziyaret ederseniz kendisine şans verebilirsiniz. Aksi halde daima dış masalarda ve kasaba hayatına yakın olmak gerekir diye düşünüyorum.

Kasabadan ayrılmadan önceki son lezzet deneyimini ise söyle tatlı bir anıyla yaşamıştık; denizin zümrütten turkuaza, maviden laciverte çalan rengini, rengarenk ve çiçekli sokaklarını, şiirlerle süslenmiş kapılar ve pencerelerini, gülümseyen tatlı yerli haklını; yani kısaca kasabanın olağan güzelliklerini içimize hakikatle çekmiş doygun bir ruhla aracımıza doğru ilerlerken Alpico birden "ben acıktım" dedi... Bizim ekip arabaya doğru ilerlerken ben de çevreme hızlıca bir bakınıp, Mudugno heykelinin hemen çaprazında kalan Muretta Pizzeria'yı gördüm ve o dükkandan bir dilim pizza almak istedim..

Dükkandan içeri girdiğimde tipik bir İtalya görüntüsü beni karşıladı. Küçük bir dükkandı ve muftak tarafında orta yaşlı bir İtalyan bir yandan hamur açıyor diğer yandan da hafifçe dans ederek şarkı mırıldanıyordu.. Şarkısını bir süre dinleyip (hatta Snap-leyip) sonuna geldiğini hissettiğimde alkışlayıverdim kendisini… Kocaman gülen gözlerle ve şaşkınlıkla bana doğru döndü. Aşırı tatlıydı yaşanan an! O sırada şefimizin eşi de dükkana girdi. Onlar İngilizce, ben İtalyanca bilmiyor olmamıza rağmen, şahane bir on dakika geçirdik oracıkta.. Odun fırınından çıkmış sıcacık ve kocaman bir dilim pizzayı alıp, bir de bu tatlı çift ile veda özçekimi yaptıktan sonra dükkandan çıktığımda müthiş mutlu hissediyordum.. Sanki bu kasabada yaşayacaklarım Alpcan’ın aniden acıkmasıyla tamamlanmış oldu gibi hissediyordum… Bu arada pizza da pizzaydı! Keşke bir değil de hepimize birer dilim alsaymışım dedirtti..

İtiraf etmek gerekirse, seyahat süremiz en azından bir gün daha uzun olsun ve bu pitoresk kasabada bir gece de konaklama fırsatı bulalım çok isterdim. Böylece akşam karanlığında da kasabanın sokaklarında keyfimizce dolanabilir ve gün batımı vaktinin yansımalarını izleyebilirdik... Elbette Polignano bizim için hızlıca görüp geçtiğimiz bir nokta olmadı, ama hissederek yaşadığımız kasaba saatleri sonrası bir de orada uyuyabilsek ve o tatlı uykudan kasabanın sakinliğine uyansak hiç ama hiç fena olmazdı diye düşünüyorum...

Ne diyeyim, belki bir başka zamanda...

Sevgiler
lulu
x

Serinin diğer postları;

Post 2: Itria Vadisi