Öne Çıkan Yayın

PUGLIA - Itria Vadisi

22 Eylül 2014 Pazartesi

SICILYA

Sicilya Seyahat Planları ve Kısalı uzunlu Notlar... 

Dünya üzerinde, ama daha çok Avrupa sınırlarında deneyimlemek istediğim yer sayısı o kadar çok ki... zaman zaman aldığım nefes hepsine yetecek mi diye endişe etmiyor değilim, ama bir bakıma da bu endişeli ruh hali beni seyahatlerimde yaşadığım ana mükemmel bir şekilde adapte ediyor. Özlemle görmeyi dilediğim her yeni şehrin/kasabanın ya da bir doğa güzelliğinin sınırlarına girdiğimde yaptığım ilk şey; kocaman bir nefes almak oluyor.. Eğer genel olarak seyahatlerimde gerçekten de aksatmadan yerine getirdiğim bir ritüelim varsa, işte o ritüel kesinlikle kollarımı açıp şükretmek....

Sicilya Goethe'nin "Sicilya'yı görmeden İtalya'yı anlamak mümkün değildir" sözünü okuduğumdan beri aklımın bir köşesinde duruyordu aslında. Ülkede yaptığım tüm geçmiş seyahatler ve ülke insanı ile devam eden iş ve özel hayat arkadaşlıklarım sonrası Sicilya Adası'nı kısmen de olsa deneyimleme şansı yakaladığımızda ben de bu cümlenin özde ne ifade ettiğini anlamaya başladığımı söyleyebilirim.. Sicilya sanki İtalya'nın anatarıydı ve İtalyan kültürü yanında Akdeniz Bölgesi'nin yaşam dinamiklerini anlamak için de doğru bir adresti...

Uçağımız Catania Havalimanı için inişe geçip görkemli Etna tüm ihtişamıyla gözümüze değdiğinde kendime şunu fısıldamıştım; "bu seyehat içsel bir deneyim olacak!" Yanılmadım.... Etna bana yıllardır meditasyon ile edinmeye -daha çok korumaya- çalıştığım "denge ve umut" ikilime öyle kuvvetle sarılmamı sağlayacaktı ki; yalnızca bunu deneyimlemek bile Sicilya seyahatini tüm geçmiş seyahatlerimden ayrı tutmaya yetecekti....

Öncelikle, bilerek ve de isteyerek adanın tamamını tek bir seyahate sıkıştırmamayı tercih ettiğimizi söylemeliyim.. Yoğun iş yaşamımızı ve mecburi zaman kısıtlamalarımızı göz önüne alarak, seyahatlerimizin gerçekten içimize sinmesini ve Alpcan'ın bu seyahatlerden maksimum keyif almasını çok önemsiyoruz. O nedenle Sicilya seyahatimizi Katanya ve çevresi şeklinde planladık.. Yani Palermo ve çevresini bu ilk seyahatte memnuniyetle pas geçmeyi daha uygun bulduk.. 

İlk seyahatin Katanya ve çevresi olarak belirlenmesinin nedeni ise uçağımızın direkt Katanya'ya inecek olmasıydı aslında, ama yine de Palermo'ya da direkt uçuş şansımız olsaydı Etna farkıyla tercihimiz yine Katanya olurdu diye düşünüyorum..

Konaklamak için ise hiç düşünmeden Katanya şehrine yaklaşık 45 dakikalık bir uzaklıkta bulunan Etna manzaralı güzeller güzeli Taormina'yı seçtik. 



Ada hakkında kabaca bir bilgi vermek gerekirse; Sicilya için Akdeniz'in en büyük adası diyerek söze başlayabiliriz.. Haritada İtalya çizmesinin hemen parmak ucunda duruyor kendisi. Güneyli İtalyanların pek sevdiği, havalı kuzeylilerin ise ada halkını "İspanyol etkisinde kalmış arabesk Yunanlılar" şeklinde bir bakıma küçümsedikleri söylenen bu cennet ada; Avrupa'nın en yüksek ve hala aktif olan yanardağı Etna'ya ev sahipliği yapıyor olması sebebiyle de fazlasıyla popüler.. Gerçi bu popülerliğin diğer kanadını -belki de- dünyanın ilk ve en güçlü mafya ailesinin bu topraklarda ortaya çıkmış olması nedeniyle The Godfather film serisi oluşturuyor da diyebiliriz.

Sicilya Adası Agrigento, Caltanissetta, Catania, Enna, Messina, Palermo, Ragusa, Siracusa ve Trapani adında dokuz şehirden oluşuyor ve bu şehirlere bağlı onlarca köy/kasaba bulunuyor. Elbette çok detaylı bir kasaba deneyimi yaşadığımızı söyleyemem, ama yine de edindiğimiz deneyimler sonrası her birinin özenle gezilmeye değeceğine karar verecek kadar tatmin olduk kendimizce..

Adanın Tiren Denizi'nde Aeolian Adaları diye adlandırılan ve Unesco'nun koruması altına alınmış bir adalar grubu bulunuyor. Alicudi, Panarea, Vulcano, Lipari, Salina, Filicudi ve Stromboli bu grubun adaları ve Sicilya severlerin birkaç seyahat sonrası planlarına mutlaka ekleniyorlar.. Adalar içindeki cennet parçası Stromboli ise tam anlamıyla aktif bir yanardağa sahip olduğundan oldukça popüler diyebilirim...

 

Katanya şehriyle ilgili kültürel seyahat bilgilerini bulabileceğiniz çokça blog yazısı mevcut o nedenle o kısma detaylıca girmeyecek, ama aklımda yer eden birkaç önemli notu paylaşmadan geçmeyeceğim..

Genel olarak şehir oldukça büyük olsa da en önemli tarihi değerlerini Via Etna çevresinde geniş bir çember çizerek gezebiliyorsunuz.. Kötü şöhreti sayesinde akla gelen ilk yanardağ olan Etna'nın küllerinden oluşan kraterlerin bir bölümü işlenip taş haline getirilmiş ve Via Etna caddesinin neredeyse tamamına yakını bu taşlarla döşenmiş... Caddenin kara taşlarla kaplı sokaklarında yürümek bir yandan etkileyiciyken, diğer yandan oldukça tedirgin edici diyebilirim...

Barok mimari Sicilya şehrinde, özellikle de 1693 yılındaki yıkıcı deprem sonrası ciddi bir şekilde kullanılmış ve neredeyse şehir yeniden inşa edilmiş. Bu yeniden inşa yerli halkın gurur duyduğu "Sicilian Baroque" tarzının oluşmasını
sağlamış. Şehirdeki evlerde dahi bu tarzın izlerini takip etmek, yerli halkın kendi Barok mimarisine ne kadar güçlü sahip çıktığının kanıtı gibi.. Hakikaten etkileyici...

Tarihi binaların figürlerinde, kiliselerin iç ve dış süslemelerinde, motifli mermer kabartmaların hemen hemen hepsinde altın ve mermer kaplamalı Arap ve Bizans mimarisinin esintileri okunuyor.. Ayrıca Sicilya Barok tarzının tüm teatralliğini de gözler önüne seriyorlar.. İnsan bir yandan 1693 yılı öncesindeki mimariyi en azından adanın güneydoğu bölgeleri için merak ediyorken, diğer yandan da deprem sonrası ortaya çıkan görüntüler için minnet doluyor.. Müthiş bir dünya misası hakikaten... 

NOT: Barok sanatına ilginiz var ise; Unesco'nun Sicilya'da koruma altına aldığı adresleri mutlaka incelemenizi öneririm. Bu liste Palermo şehri ağırlığında olsa da Katanya ve çevresinde de es geçilmemesi gereken adresleri listelemenizi sağlayacaktır..

   

Sevdiğim Tarihi Eserler... 

Görkemli Barok Katedrali'nin de bulunduğu, 1700'li yıllardan günümüze ulaşmış ferah meydan Piazza del Duomo şehirde yeniden ve yeniden uğranılan bir konuma sahip.. Meydanın hemen yanı başında bulunan "Pescheria" balıkçılar çarşısı ise tipik ada halkını gözlemlemek için nefis bir adres.

Her şehrin ismi ile anılan bir sembolü olur bilirsiniz. Katanya'da bu sembol, Duomo Meydanı'nda (Katedral Meydanı da deniyor) bulunan ve görür gözmez aklıma hemen Bernini'ciğimin Roma'daki fil heykelini anımsatan heykel.. Yani bir fil.. Sicilya'daki fil sembolü Fontana dell'Elefante çeşmesi olarak karşımıza çıktı ve elbette lavlardan yapılmıştı. Filin üzerinde yükselen Antik Mısır Dikilitaşı'nın hiyeroglifleri de ayrı etkileyiciydi.. Bu arada belki klişe ama yer taşlarının üzerine döşenmiş demir fil figürüne ayağınızı sürtün ki; anlatıldığı gibi şansınız daim olsun...

Meydanda bulunan ve kentin koruyucusu St.Agatha'ya adanmış Saint Agatha Katedrali, Roma SPA'sı (termal yeri) kalıntıları üzerine inşa edilmiş bir yapı. Yapımı yanlış hatırlamıyorsam 1000'li yılların başlarına dayanıyor. Zaten bu yüzden de fazlasıyla kıymet veriliyor kendisine.

Agatha, zamanında Roma valilerinden biri tarafından arzu edilen, ama valiyi reddettiği için geneleve yollanan ve ciddi işkencelere maruz kalan soylu bir ailenin kızıymış.. Yaralarının çok derin olduğu bir gece Aziz Petrus tarafından iyileştirilmiş Agatha ve her türlü tehlikeye rağmen kaçmak yerine İsa uğruna çalışmaya devam etmiş.. Sonunda da bir hapisanede ölmüş.. İnanılan çok hikayesi var Agatha'nın, ama en vurucusu Etna'nın lavlarını ve alevlerini bile peçesi sayesinde durdurulması diye anlatılıyor... Bu arada katedral Agatha'nın hazinelerine sahipmiş, ama yılın yalnızca dört günü halka açtıklarından bizim bu hazineleri görmemiz mümkün olmadı..
(Bu arada Bellini'ni mezarı da bu kilisede bulunuyor..)

Katanya şehrinde bir klasik müzik ve opera sever çift olarak Stesicoro
Meydanı'nda bulunan ve romantik İtalyan operasının kurucusu kabul edilen Vincenzo Bellini heykelini görmenizi tavsiye ederiz.. 

Revize Not 2020: Çok taze ve üzücü bir haber eklemek istiyorum hızlıca.. Eylül ayında, hem de dünya Covid-19 ile yeterince meşgulken kiliseye bir saldırı düzenlendi ve Agatha'nın heykel bedeni tahrip edildi.... 


Katanya şehrinin en ilgi çekici yanı Barok mimarisi yanında Etna'nın en yoğun lavını püskürttüğü 1669 yılında lavraların denize kadar ulaşıp kıyıyı doldurmuş olması... (1669 yılındaki patlamanın Etna için bir kutsanma olduğu düşünülüyor) Kıyıları dolduran bu lavlar üzerinde yıllar içinde evler, hayatlar inşa edilmiş.. Ürkütücü elbette düşününce, ama ada halkı için oldukça normalleşmiş bir durum bu..  

Şehrin çok yakınında Acitrezza adında bir sahil kasabası bulunuyor. Etna’nın lav püskürtmesi sonucu Acitrezza'ya dek ulaşan volkanik taşlar kıyı boyunca ve denizin içinde görsel bir şölen oluşturmuşlar... Pırıl pırıl Akdeniz maviliğini bu taşlarla birleştirip seyre dalmak enfes diyebilirim...



Etna Dağı
en başta da söylediğim gibi Sicilya adasında deneyimlenecek en önemli doğal güzellik.. Felaketin, hem de şiddetli seviyelerde ve çok kez yaşanmış bir felaketin sebebine "güzellik" demek size ne kadar doğru geliyor bilemiyorum, ama felaket sonrasında yeniden yeşeren hayat belirtilerine baktığınızda bunun bir güzellik olmadığını düşünmek doğaya haksızlık olur gibi hissediyorum ben...

Limon bahçeleri ile başlayıp, üzüm bağlarıyla devam ederken ve bitki örtüsü yeşilin en güzel tonlarında seyrederken, tüm bu güzelliğin ansızın bir bıçak gibi yeryüzünden silinmiş olduğunu görmek, katılaşmış ama yer yer hala sıcaklığını bir parça koruyan lav taşlarına dokunmak anlatılmaz derecede etkileyici bir deneyimdi bizim için. Hele ki; yaşamın bir şekilde yolunu bulup yeniden yeşerdiğini ve umut aşılamaya devam ediyor oluşunu gözlemlemek hayatımda o ana dek yaşadığım en değerli öğretiydi diyebilirim. 



Ragusa Unesco tarafından korumaya alınmış tipik bir italyan şehri. Vaktiniz ne kadar kısıtlı olursa olsun gördüğünüze asla pişman olmayacağınız ada şehirleri listesinin başını bile çekiyor olabilir, zira bir 
tarih aşığıysanız eski Ragusa sizin için Sicilya'nın en güzel şehirlerinden biri olacaktır diye inanıyorum... Bir kere Monte Iblei'nin eteklerine kurulmuş eski Ragusa yani Ragusa Ibla hakikaten nefes kesici bir manzaraya sahip... (Nitelikli manzara görüntülerini seviyorsanız palmiyeler cenneti park Giardino Ibleo'yu da mutlaka ziyaret edin derim..)

Şehir Katanya gibi 1693 yılındaki büyük deprem sonrası Barok tarzında yeniden inşa edilmiş.. Barok dönemin sonlarında bu durumun yaşanması hem Barok mimari için dünya üzerindeki son örnekleri oluşturmuş hem de çok kıymetli Sicilya Barok tarzının oluşmasına zemin azırlamış.. En önemli ve incelenesi tarihi eseri Repubblica Meydanı'nda bulunan ve depremden kısmen de olsa kurtulan, ama sonraları yeniden restore edilen klise Anime del Purgatorio.. Ayrıca şehrin sokakları arasında depremden kurtulmuş daha eski mimari örnekler görme şansınız oluyor..

Büyük deprem sonrası daha düz bir zeminde inşa edilmiş ve Superiore Ragusa olarak isimlendirilmiş yeni şehrin sokakları da görülmeye değer elbette.. Superiore Ragusa'nın çan kulesiyle oldukça heybetli olan katolik kilisesi Cattedrale di San Giovanni mutlaka notlarınızda olsun derim.. Deprem sonrası yapılmış, ancak 1700'lerin sonunda daha da genişletilmiş bir katedral kendisi.. Unesco'nun da dünya mirasları listesinde yer bulmuş böylece...

Piazza del Duomo'nun bir ucunda bulunan San Giorgio Kilisesi es geçilmemesi gerek bir güzellik! Palmiyeleri geçip merdivenlerinden kiliseye doğru tırmanmaya başladığınızda ne demek istediğimi anlayacaksınız... Bana kalırsa Sicilya Barok mimarisinin en güzel örneği kendisi..

Daha çok bu şehrin eski kısmını gezeceğinizi düşünerek; bu karakterli sokaklar arasında çok mutlu olacağınızı, yalnızca kahve ya da dondurma molası değil belki bir öğle yemeği de yemek isteyeceğinizi biliyorum; zira biz bunu çok istemiştik..

O nedenle, lezzet peşinde olanlar için aslında bir butik otel olan, ama 1 Michelin yıldızlı bir restoranı da bulunan ve şehrin en iyi lokantası kabul edilen Lokanda Don Serafino tavsiyesini hemen buraya eklemek istiyorum.. Restoranın bir bölümü mağarada bulunuyor. Biz bu tip restoran örneklerinin daha çok Puglia bölgesinde olduğunu bilirdik, ama Ragusa'da karşımıza çıkmasını nefisti.. Bu arada fiyat konusunda da çok tedirgin olmanıza gerek yok, zira fiyatları bence yıldızlı bir restoran için oldukça makul...

Şehir için yaz aylarını kapsayan bir sanat festivali olan Estate Iblea'nın varlığını da not edebilirsiniz. Oradayken öğrendiğimiz; şehir doksanların sonunda başlamış ve hala da devam eden Sicilyalı dedektif drama dizisi Il Commissario Montalbano'nun çekim yerlerinden biriymiş.. (IMDB puanı 8,3)

Ve son not; eğer vaktiniz varsa bu şehre kadar gelmişken 15/20 dakika daha yol yaparak Modica kasabasına da ziyaret organize edebilirsiniz.. Biz Syracusa'ya devam etmek zorundaydık, ama vaktimiz olsun ve Modica'yı da tanıyalım çok isterdik...
 

(görsel restoranın web sitesinden)

Ragusa'ya gitmek yaklaşık 3000 yaşında olduğu bilinen Syracuse şehrini görmeyi de zorunlu kılıyor bir bakıma. Çiçero'nun “Tüm Yunan şehirlerinin en güzeli” olarak tanımladığı şehrin özellikle eski bölümü gezmeye doyulamayacak dar sokaklar, minik meydanlar, (özellikle Piazza Archimede ve üzerindeki nefis mitoloji hikayeleriyle betimlenmiş çeşme Fontana di Artemide) şirin restoran ve kafeleri doyasıya izlenmeli.. 

Syracuse, hem antik Yunan hem de Roma dönemlerinden tarihi kalıntılara sahip bir şehir, zaten Antik Çağ'da Akdeniz'in ana güçlerinden biri olarak kabul edilirmiş kendisi.

* Arkaik Dönem'e kadar tarihlenen ve Antik Dönem'de çok prestijli bir yer olan ve oldukça da iyi muhafaza edilmiş The Greek Theatre.. 
* Biraz yeşillenmiş görüntüsüyle daha da büyüleyici bir hal almış The Roman Amphitheatre..
* Bir taş ocağı olup, 6.yy'dan günümüze ulaşan ve şehrin birçok simge yapısını inşa ederken yararlanılan gerçeküstü bir taş ocağı Latomia del Paradiso.. 
* Bir anıt gibi yükselen bir diğer taş ocağı Latomia dei Cappuccini ve zarif merdivenleri şehrin görülesi güzelliklerinden..

NOT: Latomia Paradiso, "Dionysius'un Kulağı" olarak efsanelenmiş.. Mağaranın bir ucunda durur ve konuşursanız, konuşmalarınız mağaranın diğer ucunda fısıltı olarak duyulabiliyormuş.. 

Syracuse şehrinin hemen yanıbaşında eski Yunan medeniyetinden izler taşıyan Ortygia Adası bulunuyor. Özellikle de benzerleri yanında belki daha az etkili olsa da Apollo Tapınağı mutlaka görülmeli diye düşünüyorum.. Adada bir de Latomia ocaklarından gelen taşlar ile inşa edilmiş Castello Maniace var.. İçinde ve surlarında yürürken bir parça Dubrovnik surları tadı aldığım keyifli bir deneyimdi diyebilirim..

Piazza del Duomo'da bulunan, meydanı adeta taçlandıran ve Syracuse Katedrali olarak da bilinen Cathedral of Santa Maria delle Colonne 7.yy'dan günümüze ulaşmış ve ıskalanmaması gereken güzelliklerden biri... İçindeki vitray detayına da ayrıca dikkat etmenizi öneririm.. Enteresan bir kilise ziyaretini de Crypt and Catacombs of San Giovanni olarak not alabilirsiniz, zira 6.yy'dan günümüze ulaşmış olsa da 1693'teki yıkıcı depremden arda kalan kısmını (bazı sütunlar hala dimdik ve mükemmel bir durumda) görebiliyorsunuz. Ayrıca kilise altındaki yer altı mezarları da aynı şekilde görülebiliyor. Gördüğüm en şirin dış ceplerden birine sahip The Church of Santa Lucia alla Badi ise Bavyera Barok cephesi ve kilise içindeki Caravaggio'nun Aziz Lucia'nın Cenazesi tablosuyla sanatseverler tarafından kesinlikle es geçilmemesi gereken bir adres. 

Yoğun gezmeli ve sıcak bir günü Ortygia'dan kalkan minik teknelerle yapılan, belki turistik ama kesinlikle keyifli olduğunu söyleyebileceğim bir küçük geziyle tamamlayabilirsiniz. Bu sayede İyon Denizi'nin nefis sularında yüzme zamanı da yaratmış olursunuz kendinize.. Syracuse konaklamak için de daha bütçe dostu bir şehir gibi duruyor... Yani birkaç günlük bir zaman dilimini buraya ayırmak ve yakın çevreyi bu şekilde gezmek bütçenize katkı sağlayabilir..

Son olarak Ortygia'nın lokal hayatını gözlemlemek için lokal pazarını (Ortygia Market) gezmeyi, hatta erken saatlerde pazarın kuruluşuna sahit olmayı ihmal etmemenizi öneririm... 



Taormina, tüm Sicilya Adası'nı görmemiş olmama rağmen kendi adıma konaklamak için en keyifli ve doğru adresin Taormina olduğunu söylemekten çekinmiyorum.. Bizim gibi Katanya ve çevresi odaklı geziler için bu tavsiyeyi daha da kuvvetle yapabilirim hatta.. Yakın çevremizde adanın tamamını gezmiş ya da defalarca adayı deneyimleme şansı bulmuş kişilerin de yorumu hep bu yönde oluyor.. Bu nedenle 
Taormina deneyimlerimizi ayrı bir postta paylaşacağım...



Messina şehri Sicilya'nın İtalya ana karasına en yakın olduğu nokta. Bana kalırsa bu şehrin en büyük ziyaret nedeni feribotlar ile adalara, ama özellikle de Stromboli adasına Messina'dan kolayca geçiliyor oluşu.. Oldukça aktif olan ama tehlikesizce lav püskürtürken bir yanardağa sahip olan Stromboli'nin aktif olduğu günlerde adada konaklamak ve geceleri lavların denize ulaşmasını seyrediyor olmak seyahatinizi olağanüstü kılar hiç şüphesiz.. 



Sicilya Mutfağı..

Bu etkileyici kültür ve mimarinin muazzam bir mutfakla birleştirildiğini söylemeye sanırım ki lüzum yoktur, ama yine de bahsedelim biraz.. 

Yeme içme konusunda bazı seyahatlerde kesinlikle çok daha şanslı oluruz biliyorsunuz.. Sicilya bu tip seyahatlerin en önemli adreslerinden biri, zira mutfağının olağanüstü zenginliği tarihinin de katmanları sayesinde Akdeniz'e bir güzelleme yaparçasına gelişmiş diyebilirim.. Seçimlerinizi aşırı turistik mekanlardan yana dahi kullansanız, olumsuz yönde sizi şaşırtacağını ya da mutsuz edebileceğini hiç sanmıyorum, zira İtalyanlar bu işi ne kadar iyi biliyorlarsa Sicilya halkının bir o kadar daha bildiğine çok inandık biz.. Özellikle deniz ürünlerine karşı mesafeli değilseniz, inanın sofranızı her öğün cennete çevirebilirsiniz...

“Cook like a Sicilian, eat like a Sicilian” sözünden yola çıkarak adada deneyimlediğimiz tüm lezzetleri detaylıca sonraki postlarda paylaşacağım.. 


Genel hatlarıyla bizim Sicilya tatilimiz bu adresler (Stromboli hariç) arasında 
yaşandı.. Seyahat listeme bir çizik daha atmış olmanın keyfi bir tarafa; yaşadığım içsel serüven için de ayrıca şükür doluyum.. 

Adayı iki parçaya bölüp gezme fikrimize rağmen her günü dolu dolu geçen ve elimde bana bir post serisi hazırlatacak kadar detay biriktiren bir seyahatti kesinlikle... O nedenle de ilk post; planlar ve kısa kısa bilgiler içeriyordu.. Devamında görüşmek üzere..