Öne Çıkan Yayın

PUGLIA - Itria Vadisi

1 Haziran 2018 Cuma

ANDROS ADASI


Yunanistan kıyıları ve adaları ülkemize olan yakınlığı, Avrupa geneline göre daha uygun bir bütçeyle tatil planlanabilmesi ve hem lezzet hem de deniz olarak beklentileri tam anlamıyla karşılaması nedeniyle son yıllarda fazlasıyla popüler durumda.. Biz de senelerdir ülke sınırlarında yaz tatili planlamaya, Atina şehri ve dostlarımızla hasret gidermeye, sonrasında da yeni yeni ada deneyimleri edinmeye devam ediyor ve bunu seyahat hayatımızın bir ritüel olarak kabul ediyoruz.

2017 yazında Alpico'nun okula, bizimse yoğun iş hayatına geri dönüşümüz öncesi son deniz tatilimizi biraz uzunca tutarak; Atina-Aegina-Atina-Andros olarak şekillendirmiştik. Aegina planımız, özlediğimiz lokal ada yaşamını adalı dostlarımızla birlikte yeniden yaşamak amaçlıydı. Andros ise yepyeni bir ada deneyimi sunacaktı bize.. Ayrıca harita üzerinde birbirinden oldukça farklı yerlerde bulunan bu iki ada, çok sevdiğimiz Atina şehriyle de iki kez buluşmamızı zorunlu kılacaktı.. Yani çoklu destinasyonun her türlü olumlu etkisine pek hazırdık diyebilirim.. 

Atina ve Aegina'da edindiğimiz yeni deneyimleri daha önce yaptığım postlara eklemeye çalıştım.. Ancak yepyeni bir deneyim olan ve ismini Yunan mitolojisindeki Anios'un kızı Andros'tan alan 
Andros Adası'nı, ada hakkında çok fazla seyahat yazısı da bulunmadığında, hevesle ve detaylıca paylaşma niyetindeyim.



ULAŞIM

Andros için ünlü Kiklad Takımadaları'nın ikinci büyük adası (en büyüğü Naxos) ve bu grup adalarının en az turistik olanı diyebilirim, zira hem haritadaki konumu hem de diğer popüler adalar gibi Pire Limanı’ndan kalkan feribotlarla adaya ulaşmanın mümkün olmayışı Andros’u kesinlikle daha az bilinir kılıyor. Andros feribotları Atina şehrinin bir diğer liman bölgesi olan Rafina’dan kalkıyor ve ada, Atina şehrine kısmen daha yakın olduğundan, hızlı feribotlar yerine büyük arabalı feribotlar kullanılarak iki saat gibi bir sürede adaya varılıyor. Hızlı feribot kullanılmıyor olması nedeniyle Andros'a giden feribotların bilet ücreti diğer Kiklad mensubu adalara göre oldukça uygun.. 

1. Limana Ulaşım... 

Rafina Limanı'na, aynı Pire Limanı gibi Atina havalimanından düzenli kalkan otobüslerle 30 dakikada ulaşabiliyorsunuz. (Yıl:2017 - 3 euro) Rafina'nın havalimanına uzaklığı yalnızca 15 km olduğundan taksi kullanmak mantıksız bir seçenek değil, ama yine de otobüs ve taksi arasındaki fiyat fark büyük.
(Yıl 2017: Taksi gündüz 35, gece yarısı sonrası 50 euro)

Atina şehir merkezi ve Rafina Limanı arasındaki mesafe ise 40 km. Taksi fiyatları gündüz 50, gece yarısı sonrası 65 euro’ya çıkıyor.. Atina'dan limana otobüs seferleri de var elbette, ancak hem yolculuk bir saat sürüyor hem otobüsler eski olduğundan pek de hijyenik oldukları söylenemez.. (Kalkış durağı; Pedion Areos. Durağa ulaşmak için yeşil metro hattıyla Victoria istasyonuna gitmeniz yeterli. Bilet fiyatı 2017 yılı için 3,00 euro)

2. Adaya ulaşım... 

Biz feribot biletlerimizi Golden Star Ferries'den temin etmiştik, ama Fast Ferries'i de seyahat öncesi mutlaka kontrol edin derim.. Feribot firmaları arasında (seçenek iki bile olsa) fiyat karşılaştırması yapmak her zaman önemli.. Ayrıca şunu da eklemeliyim ki; sabah adaya gidiş saatleri büyük farklılıklar göstermiyor, ama adadan geri dönüş saatleri kendi aralarında mükemmel bir şekilde paylaşılmış durumda. Bu da dönüş gününüz için avantaj yaratıyor ve gece uçuşu olanlara neredeyse bir tam plaj günü kazandırıyor diyebilirim..

Genel olarak Andros feribotlarının ilk seferleri günün çok erken saatinde olduğundan seyahat öncesinde ya Atina ya da Rafina Limanı'nda gecelemeniz gerekebilir. Rafina otellerinin fiyatları oldukça uygun, ancak vasat olduklarını söylemeliyim.. Atina şehir merkezinde keyifli bir otelde kalıp (sonuçta aynı fiyata kesinlikle daha iyi seçenekler var Atina şehrinde), sabah Rafina'ya doğru taksi kullanmak çok daha aklıselim bir davranış olur diye düşünüyorum.. Yine de ekonomik düşünüp Rafina'da konaklamaya karar verirseniz, akşam yemeği için Balkony Restaurant‘ı özellikle manzarası itibariyle tavsiye edebilirim; zira gün batımı vaktinde bu restoranda keyifli bir akşam yemeği yemiş ve mutfaklarını hiç fena bulmamıştık. (Adres : Dimokratias 100, Rafina)

Bu arada feribot yolculuğunun bahsetmem gereken iki olumsuz tarafı var... İlki, gemi kuzey rüzgarlarına karşı yol aldığından rüzgarın hakikaten çok sert esiyor olması. Bu durum açık ve güneşli havalarda dahi denizi fazlasıyla dalgalı hale getiriyor ve koca feribotu beşik gibi sallıyor.. Benim gibi dalgalı denizden hoşlanmıyorsanız, iki saatlik yolculuğun pek keyifli geçmediğini bilmenizi isterim.. İkincisi ise, Andros’un ana limanına yalnızca bir feribotun giriş yapabiliyor olması.. Bu durumda ikinci bir feribot geldiğinde liman dışında bir süre bekleme yapması gerekiyor.. Bekleme süresi neredeyse bir saati buluyor ve hatta bazen geçtiği de olabiliyormuş.. Bu detayı bilerek ada yolculuğuna çıkmakta kesinlikle fayda var..



ANDROS ADASI'NDA NE TİP BİR TATİL PLANLANABİLİR?

Andros'un diğer Kiklad adaları kadar turistik olmayışının (özellikle yabancı turistler açısından) bir diğer nedeni de ada sakinleri içinde Yunanistan'ın hatta dünyanın en büyük armatörlerinin olması ve adayı kendilerine saklı tutma çabaları imiş.. Bu bilgiyi yakın arkadaşımız Stellios’un kaptan olan babasından öğrendik. Andros gibi birkaç ada daha varmış ve korumak/saklamak istediklerinden turistik olmalarına kesinlikle karşı çıkıyorlarmış.. Onları da ziyaret ettikçe sizlerle paylaşırım umarım..

Andros kesinlikle sakinlik ve dinlenme tatili arayışındaysanız planlarınıza dahil edilebilir. Gündüzleriniz olağanüstü plajların peşinde, enfes sularda ve doğa keşifleri yaparak geçer; akşamlarınız ise lezzetli sofralarla şenlenip, belki birkaç kadeh sonrası çok da geç olmadan sonlanır... Yani diyeceğim şu ki; Andros'ta diğer Kiklad grubu adalarından olan Paros ya da Mykonos gibi (ki bence Mykonos Yunan adası kriterlerini taşımıyor) bir gece hayatı potansiyeli ya da plajlarında parti havası ve çılgınlıklar beklememelisiniz..

Andros'un dağlık alanları ve yeşil dokusu doğa yürüyüşleri açısından cennet kabul ediliyor. Bitki örtüsünün yeşil ağırlıklı oluşunun en önemli nedeni ise diğer adalardan farklı olarak suyun bol oluşu. Bu yönüyle Yunanistan'da alıştığımız çorak ada tepeleri bu adada daha az görülüyor diyebilirim ve yeşillikler içinde enfes yürüyüş rotaları bulabiliyorsunuz.. Yürüyüş konusunda işaret/yön sisteminin de gayet başarılı olduğu gözlemlenebiliyor.. Ada bu yönüyle de kitle turizmi yerine nitelikli ve bilinçli turist peşinde olduğunu gösteriyor sanırım.

KONAKLAMA

Adayı Gavrio, Batsi ve Andros (Chora) olarak üç bölüme ayırabilirsiniz.

Gavrio:

Gavrio adanın batı tarafında kalan liman bölgesi olduğundan, adaya ulaştığınızda feribotunuzun yanaşacağı yer burası oluyor. Daha çok araç kiralamak ya da feribot yolculuğu öncesi/sonrası bekleme sırasında yararlanabileceğiniz bir geçiş bölgesi olarak düşünebilirsiniz kendisini. Konaklama için uygun alternatifleri de var elbette, ama Andros'un güzelliğine ve kalitesine yakışır bir konaklamayı merkezde bulmak pek mümkün değil gibi...

Gavrio'nun 2/3 km sonrasındaki tatlı yerleşim bölgesi Agios Petros oldukça kaliteli isletmelere sahip diyebilirim. Biz, Yunan arkadaşlarımızın da tavsiyesiyle bu bölgede çok memnun kaldığımız bir işletmede konakladık. Tam ismi Aithra Houses, Apartments and Maisonettes'di ve Agios Petros Plaji'nın hemen ardında yükseldiğinden bize hem nefis bir Ege manzarası hem de kendimize ait mavi bayraklı bir plaj avantajı sunuyordu.. Bir de üzerine bonus olarak adanın en eski ve en geleneksel restoranı Giannoulis Restoran otelimizin bünyesinde bulunuyordu.

Bahsi geçmişken; Giannoulis yol kenarında bulunan, ağaçların gölgesinde kalmış ve denizi de görebilen keyifli bir öğle yemeği adresi olarak kabul edilebilir.. Eğer giderseniz adanın ünlü yemeği Fourtalia'yı özellikle burada denemenizi öneririm.







Agios Petros'ta birkaç lokal taverna ve restoran, pastane, manav ve süper market de bulunuyor. Bizim kahvaltı mekanı olarak benimsediğimiz bir de Juice Bar'ları var hatta.. Sabahlarımızın uzun bir yürüyüş üzerine deniz ve sonra da Juice Bar’ın doğru sıkım meyve/sebze sularıyla nefis bir ritüele dönüştüğünü söyleyebilirim.. Çok sevdik biz bu dükkanı...

Bir öğle vakti denediğimiz Hot Spot Pizza Bar'ı da beğenmiştik diye hatırlıyorum. Burası alternatif bir pizzacıydı. Alternatif diyorum, zira hakikaten enteresan pizza çeşitlemeleri yapılmıştı menülerinde. Pizzaları dilim olarak da alabiliyorduk ve salatalarını çok lezzetli bulmuştuk.

Not: Gavrio'dan yola çıktığınızda, Batsi bölgesi 8, Andros (Chora) ise yaklaşık 30 km uzaklıkta kalıyor ve bu kıyı şeridi muhteşem görüntülere sahip.. Araçla yol alırken sık sık durmuş ve nefes kesici Ege görüntülerine dalıp gitmiştik ailece.. Hatta bazı sabahlar, bu görüntülere karşı sevdiğimiz müzikleri dinlerken kahvaltı sularımızı içtiğimiz de olmuştu, enfes sabahlardı… 



Batsi: Batsi için adanın batı kanadında kalan en turistik bölge diyebiliriz, ancak yine de bir balıkçı kasabası görünümünü koruyabilmiş bir yerleşim olduğunu da düşündürdü bize.. Küçük ve kıyıdan tepelere doğru genişleyen bir merkeze sahipti. Daracık sokakları olan minik bir çarşısı vardı merkezinde.. Çarşı içinde ise pek şirin kafe, restoran, bar ve butikler bulunuyordu. Bir Mykonos ya da Paros gibi görsel olarak aşırı tatmin edici ve fotojenik sokak ve dükkanları olduğunu söyleyemem, ama yine de kendi halinde ve keyifliydi..

Bir akşam yemeğimizde Batsi’nin merkezindeki restoranlarından Oti Kalo'da cidden memnun kaldığımız bir akşam yemeği yemiştik. Restoranı tavsiye ederim, ama mutlaka teras bölümünde ve denize en yakın masalarında oturmanızı da önererek…

Batsi'de uzun, mavi bayraklı ve yeterince organize olan Batsi Plajı bulunuyor. Eğer bu çevrede konaklıyorsanız bu plajı tercih edebilirsiniz elbette, ama diğer yandan ada öylesine enfes plajlara sahip ki; burada yüzmek için zaman harcamanızı pek önermem. Çok çok sabah yürüyüşleri sonrası serinlemek için tercih edilebilir.  

Konaklama açısından Batsi merkez yerine kasabanın az ilerisinde kalan Stivari bölgesine göz atabilirsiniz. Stivari, tepelik ve doğayla iç içe kalmış bir yerleşim bölgesi. Deniz her daim yakınınızda ve gün batımı seyri için de nefis bir nokta kendisi. Stivari’den sonra yol Paleopoli'ye ulaşıyor. Paleopoli antik dönemden günümüze dek ulaştığı söylenen bir yerleşim yeri. Adanın ilk başkenti imiş hatta.. Denize doğru uzanan merdivenimsi manzarası görülmeye değer.. Bu manzaraya karşı sabah sessizliğini dinlediğimiz enfes bir anımız olmuştu. Hatırlanası anlar gerçekten de… 



Andros (Chora): Yunan adalarında “Chora” olarak adlandırılmış bölge başkent anlamına gelir. Andros Adası'nın Chora'sının adı ise bazı kaynaklarda Chora olarak bahsedilse de yerliler arasında daha çok Andros olarak geçiyor.. Bu önemli noktayı seyahat öncesi bilirseniz, kısa süreli de olsa yaşanan kafa karışıklığını ortadan kaldırmış olursunuz.

Andros/Chora, adanın doğu yakasında kalıyor. Gavrio ve Batsi yerleşimlerine uzak bir mesafede olduğu söylenebilir, ama buna rağmen kesinlikle etkileyici mimarisi, keyifli çarşısı ve restoranlarıyla turistlerin ilgisini çeken bir bölge kendisi. Özellikle hançer şeklindeki yarımada görüntüsüyle fazlasıyla popüler olduğunu bile söyleyebiliriz.. Dar sokakları, keyifli meydanları, beyazına karışmış maviler, yeşiller, lilalar, grilerle süslenmiş evleri ve yarımadanın en ucunda kalan feneriyle hakikaten çok güzel bir sahil kasabası Andros.

Meçhul denizci Afanis Naftis'e adanmış heykelin bulunduğu teras kıvamındaki meydandan manzaraya ve Andros Chora Feneri'ne (Tourlitis Lighthouse) uzun uzun bakmanızı öneririm. Hatta bizim gibi meydanın yanındaki merdivenlerden aşağıya inip, denize ayaklarınızı sarkıtarak melankolik düşüncelere dalmanızı ve çevreden gelen ada seslerini boş verip, denizin sesine odaklanmanızı da tavsiye ederim..

Uzun alış veriş caddesi ve caddeyi kesen ara sokaklarını doyasıya gezdikten sonra, Andros'un ana meydanında bulunan dev çınar ağacının gölgesinde oturup frappe içmek Andros kasabası için bir ritüel kabul ediliyor.. Bu vesileyle ada yaşamını ve aristokrat yerlilerin birbirleriyle olan iletişimlerini de gözlemleme şansınız oluyor. Eğer bulunduğunuz yerin doğal hayatına karşı derin bir açlık duyuyorsanız, hakikaten dinlendirici olduğu kadar keyifli de bir aktivite oluyor bu ritüel..

Kasabada yemek konusunda alternatifiniz çok çok fazla. Görür görmez çok sevip, ana caddeye bakan dış masalarında yer bulunca kaçırmak istemediğimiz Endochora'da nefis bir akşam yemeği yedik biz.. Yemek üzerine de Dolly's Bar'da keyifli kokteyller aldık sevgiliyle.. Alpico ise yemek sonrası restoranın hemen çaprazındaki Dodoni ve daha sonraki gecelerden birinde de Yo n Ice  dükkanlarında ada dondurmasının tadına baktı.

Stenies, kasabaya yakın yemyeşil bir köy. Evlerinin güzelliği ve dağ eteklerinden denize uzanan görüntüsüyle hakikaten sevilesi ve zaman var ise uğranası bir köy diyebilirim.. Andros'a yakın aşağı kale Kato Kastro ve yukarı kale Pano Kastro Orta Çağ’da adanın en güçlü yerleşim yerleri olarak bilinirmiş ve Venedikliler tarafından yapılmış. Kocaman bir platonun tepesinde, yüksek bir alanda bulunan kalelerden günümüze az bir kalıntı ulaşabilmiş durumda.. 

Andros kasabasında, adayı kültürel olarak farklı bir yere taşıyan Goulandri ailesinin izleri bulunuyor. Aile, sanat koleksiyonlarının içinden geniş bir seçkiyi adaya bağışlayıp, Modern Sanat Müzesi'nin açılmasını (1979 yılında) sağlamış ve bu vesile ile adaya Chagall, Picasso, Matisse, Rodin ve Kandinsky gibi dahilerin eserlerini kazandırmışlar.. Aynı şekilde yine Goulandri ailesinin katkılarıyla kurulmuş Arkeoloji Müzesi de görülmeye değer diye düşünüyorum.

NOT: Goulandri ailesi, yazımın başında da bahsettiğim gibi adada bulunan ve adanın turistik olmasını değil, nitelikli turist almasını arzu eden armatör ailelerden biri..











Adada Neler Yapılır? 

Bizim bir Yunan adasında olduğumuzda yaptığımız en değişmez aktivite; motor ya da araba ile ada etrafını mümkünse 360 derece dönmek! Bir adayı doyasıya keşfetmek adına en ideal yolun bu olduğuna inanıyoruz ve genelde de yanılmıyoruz.. Andros Adası'nda bu aktiviteyi yerine getirirken, öncelikle adanın oldukça büyük bir coğrafya olduğunu hesaba katmak gerekiyor.

Ana yerleşim yerleri Gavrio, Batsi ve Andros dışında, hemen hemen her gününüzü dağ-tepe, köy-kasaba ve vahşi plaj keşfederek macera dolu geçirebiliyorsunuz. Ancak şu da aklınızda olsun ki; ulaşım, adanın coğrafi yapısı nedeniyle pek de kolay sayılmaz. Özellikle de vahşi ada plajlarına ulaşmak zaman zaman "fazlasıyla" zorlayıcı olabiliyor..

Adanın plajları içinde her zevke ve ihtiyaca uygun bir plaj bulmanız mümkün. Konumu merkezi olduğundan konforunuzu koruyabileceğiniz plajlar, kasabaların dışında ama ulaşımı kolay ve organize olanlar... Gizli saklı ve zorlu yollarla ulaşılabilen vahşi plajlar.. Mavinin en güzel geçişlerini takip edebileceğiniz ve bir anda karşınıza çıkıveren cennet sular... Kumlu ya da çakıl taşlı seçenekler.. Hakikaten onlarca farklı ve alternatif sahil bulunuyor Andros Adası’nda..

Tüm plajları deneyimlemek açıkçası biraz zor. En azından bizim seyahatimiz adayı keşfetmeye yetecek zamana sahip olmasına rağmen tüm plajlarını deneyimleme şansımız olamadı, zira ulaşım bazı plajlar için öylesine zorluydu ki; daha çok en merak ettiklerimizi ve bize en fazla tavsiye edilenleri ıskalamamaya çalıştık.. Deneyimlediğimiz plajların hepsini görsellerle anlatayım istiyorum size, bu sayede kendi plaj rotanızı oluştururken çok daha yardımcı olmuş olurum..

NOT: Biz adayı Eylül ayının ilk haftası ziyaret ettiğimizden birçok plajda yalnızca biz vardık, ama lokallere göre uzak ve vahşi olan plajlar en yoğun aylarda dahi kalabalık olmazmış. Bu, ada seyahatinde Andros’u tercih etmeyi düşünenler, ama özellikle de sakinlik arayanlar açısından cidden mühim bir detay diye düşünüyorum.


Andros Çevresi... 

Andros kasabasından çıkıp güneye doğru devam ederseniz eğer, harika manzaralar eşliğinde Ormos Koryhiou yani Korthiou Körfezi'ne ulaşıyorsunuz.. Körfeze inen yoldaki son dönemeç ve orada göze değen manzara öylesine güzel ki; hala gözümü kapattığımda karşımda canlandırabiliyorum o güzelliği.. Körfez, hem konaklama hem de yeme-içme anlamında birçok işletmeye sahip, ancak biz burayı bir geçiş noktası olarak kabul ederek, körfeze yakın şahane bir plaja doğru uzanıyoruz. "Avrupa'da ziyaret edilesi plajlar" listemizin pek kıymetisi oluyor kendisi. Adı; Tis Grias to Pidima. Bu plajı yazının ilerleyen kısmında oldukça detaylı anlatacağım, zira hikayesi anlatılmaya değer..   



Ada Plajları...

Plaj keşiflerinde önce Gavrio'dan kuzeye doğru yol alalım…

Gavrio'dan aracınızla 5 km kadar kuzeye seyrettiğinizde ilk uğranası sahil için FELLOS diyebilirim. Minik çakıl taşlı geniş bir kumsala ve kristal bir suya sahip kendisi.. Organize bir sahil değil, ancak ağaçlar plajın etrafında keyifli gölgeler oluşturuyor ve gözlemlediğimiz ada sakinleri bu gölgelerde saatlerini geçiriyor.. 

Fellos sonrası eğer acıkmışsanız lokal bir ada tavernası örneği kabul edebileceğiniz To Steki Tou Andrea'ya uğramanızı önerebilirim. Bahçe içinde ve ağaçlar altında kalan salaş ve bir taverna burası. Çocuklar için minik bir parka da sahip. Yediğimiz her tabağın anne eli değmişçesine önümüze geldiğini söyleyebilirim.. Midemizde de güzel hisler bıraktı hepsi.. Yalnızca sipariş anında çok övdükleri kokoreçlerini pek beğendiğimizi söyleyemem. Gerçi fazla beklentiye de girmemiştik, zira Thassos Adası’nın Panagia Köyü’nde de kokoreç konusunda fazla iddialı konuşmuştu yerliler, ama sonunda “nerede bizim kokoreçler” diyerek sofradan kalkmıştık.





Fellos sonrasında az daha kuzeye çıkarsanız yol sizi çakıl taşlı nefis bir plaja daha ulaştırıyor. İsmi PISOLIMIONAS. Organize bir plaj değil kendisi ve çevresinde ağaç da bulunmadığından gölge edinme şansınız ne yazık kı yok, ancak suyu elbette bir harika.. Yani ya hazırlıklı gitmelisiniz bu plaja ya da bizim gibi denizine girip kuruduktan sonra yola devam etmelisiniz..



Fellos ve Pisolimionas sonrası karnımız da yeterince tok olduğundan neredeyse adanın en kuzey plajları diyebileceğim Peza (Mikri and Megali) 
ve Zorkos 
arasında bir seçim yaparak ZORKOS'u hedef aldık. Tanrım! O nasıl uzun ve zor bir patika yoldu öyle!! 

Zorkos'a giden patika yol boyunca bir yandan Yunan arkadaşlarımızın tavsiyelerine güvenirken, diğer yandan da ufak ufak söylendik diyebilirim.. Yine de iyi ki yolumuzdan vazgeçmemişiz diye düşünüyorum şimdilerde; zira bu zorlu yolculuk sonrasında ulaştığımız cennet suyun güzelliği bizi sonraki günlerde yapacağımız daha zorlu plaj yolculukları için de resmen motive etti diyebilirim. O derece güzeldi Zorkos deneyimimiz...

NOT: Zorkos'un zorlu yolunda Aegea Blue Cycladic Resort adında enfes bir tesis bulunuyor.. Balayı ya da romantik bir tatil planınız varsa, hem manzarası hem de dekoruyla tavsiye etmekten hiç çekinmeyeceğim bu tesis hakikaten nefis bir alternatif olabilir.. Zorkos'un plajı bu otel sayesinde organize hale getirilmiş durumda ve işletme dışarıdan gelen ziyaretçiler tarafından da kullanılabiliyor.. Otelden bağımsız hareket etmek isterseniz; kumlara yayılıp, plaj barından da yararlanabiliyorsunuz.. 



Şimdi bir başka keşif yolu çizelim ve harita üzerinde Gavrio'dan güneye doğru yol alıp, o kıyıların plajlarına bir göz atalım... 

Gavrio sonrasında bizim otelimizin de hemen önünde kalan, mavi bayraklı ve geniş bir kum sahil olan Agios Petros bulunuyor. Birkaç plaj işletmesi bulunan, ama otel sakinleri dışında daha çok ada yerlileri tarafından ve genellikle öğleden sonraları kullanılan bu uzun plaj, ada rüzgarlarına oldukça açık bir pozisyonda kalıyor. Bu da suyunu genelde dalgalı bir hale getiriyor. Ancak rüzgarsız ya da rüzgarın az olduğu günlerde eğer bu bölgede konaklama yapıyorsanız elbette bu sahili tercih edebilirsiniz.. Biz Agios Petros'u sabah yürüyüşlerimiz sonrasında serinlemek için kullandık, ama seyahatimizin son gününde de rüzgarsız bir hava avantajıyla tüm gün keyifle bu sahilde geçirebildik.. Ama yine de oteliniz bu sahilde değilse, pek de tavsiye edeceğim bir plaj değil kendisi...



Agios Petros yerine az daha ileriye alayım sizi...

Agios Petros sonrasında yürüyerek bile ulaşabileceğiniz, adanın en organize ve en popüler plajlarından biri olan Christi Amos ya da diğer adıyla Golden Beach bulunuyor. Kum bir plaj burası ve özellikle çocuklu aileler tarafından tercih ediliyor. Şirin bir plaj barı, keyifli müzikleri ve basit birkaç yemek alternatifi var. Agios Petros'a göre daha korunaklı kaldığından kuzey rüzgarlarından etkilenme oranı da daha düşük diyebilirim.. Yani bir tam gün geçirebileceğiniz bir işletmelerden biri kendisi.. 





Golden Beach sonrası yine aynı istikamette yola devam ederseniz; Kipri plajını es geçmenizi, ama Agios Kiprianos Plaji'nda mutlaka durmanızı öneririm. Biz bu plajı araçla gelip geçerken gözümüze kestirmiştik, çünkü yanı başındaki küçük şapel çok fotojenik, suyu ise pek şıkır şıkır duruyordu.. Bir öğleden sonramızda güneşi gözden yitirmeden evvel uğradık Kiprianos'a. Küçük sahilinin sol yanındaki kayalıklar sayesinde arabadan gördüğümüzden çok daha güzel bir suyu vardı.. Burada bir saat kadar zaman geçirdik ve üçümüzü de çok mutlu etti o bir saat.. 

Merkezi ve kolay ulaşılır bir plaj olduğundan yüksek sezonda kalabalık olur mu bilemiyorum, ancak bilin ki plajı organize değil ve daha çok lokaller tarafından tercih ediliyor gibi bir hali var.. Araçların park edildiği terasımsı alanın ardında ise ismini plajda bulunan şapelden alan Agios Kyprianos Tavern mevcut...





Agios Kiprianos sonrasında yol nefis ama çok çok nefis manzaralarla Batsi'ye ulaşıyor. Biz organize bir plaj olan olan Batsi Plajı'nı es geçtik, zira amacımız çok daha vahşi plajları deneyimlemek ve daha etkileyici sularda yüzmekti. Aslında bu amaçla yolumuz üzerindeki birçok plajı es geçip hedefimize kitlendik de diyebilirim. Yani Apothikes'e! :)

Apothikes, yine "zor" olduğunu düşündüren bir yolcukla ulaştığımız ve yine nefes kesici bulduğumuz plajlardan biriydi. Ulaştığımız zümrüt sular ve sahilin el ayak çekilmiş sessizliği tüm yol işkencesini saniyesinde unutturdu bize diyebilirim.. Ayrıca şunu da eklemeliyim ki; zor bir patika diye bahsetsem de Zorkos'a göre çok daha kolaydı yolculuğumuz..

Çok uzun bir plaj değildi Apothikes, ama suyun rengi ve deniz içindeki mağarasıyla inanılmaz güzel bir sahildi.. Bir plaj işletmesi de bulunuyordu aslında, ama yalnızca yüksek sezonda açık olduğunu söylediler.. 





Apothikes sonrası adanın batı kıyılarından tam olarak doğu kıyılarına geçiş yapmanızı öneririm. Haritadan da incelerseniz Apothikes'in haritadaki tam karşı kıyısı daha önce de bahsettiğim Korthiou Körfezi'ne denk geliyor. Ve bu körfeze doğru direksiyon kırmak, adanın iç bölgelerinden geçip, seyahat listemizin baş köşesinde bulunan TIS GRIAS TO PIDIMA plajına ulaşmayı sağlıyor..

Tis Grias To Pidima, Ormos Korthiou bölgesinde bulunuyor. Organize bir plaj değil ve en önemli özelliği denizin içinde bir anıt gibi yükselen ihtişamlı dev bir kayaya sahip oluşu.. Plaja ulaşmak için körfez sonrası tabelaları takip ederek dar ada sokaklardan ilerlemek ve bu sayede körfezin tepelerinde bulunan araç park noktasına ulaşmanız gerekiyor. Bu alanda aracınızı park edip kayalık patikadan bir miktar zorlanarak da olsa yürümeniz şart, ama inanın deneyimleyeceğiniz görsel güzellik ve yüzeceğiniz enfes su rengi sıcağa rağmen bu yürüyüşe değiyor..

Denizin içinde bir anıt gibi yükselen kaya, mitolojik hikayeleri pek sevdiğimden bana ilk bakışta Hitit destanlarında bahsi geçen Kumarbi Efsanesi'ndeki Ullikummi'yi hatırlatmıştı; zira boyuna yükselen bir diyorit taşı gibiydi denizin içinde yükselen kaya parçası. Çok etkileyiciydi. (Ullikummi, Hitit dinlerinin üzerinde büyük bir etkisi olan, yani bir bakıma Hitit dininin temellerini atan Hurri mitolojisine göre dev bir taş canavar oluyor ve yanılmıyorsam Kumarbi'nin de torunu kendisi..)

Bu arada bizim minik Alpico, tüm seyahat boyunca artık kopması an meselesi olan bir dişini hapşurmak suretiyle bu plajda kaybetti. Aradık taradık, zar zor bulduk ve sonra yeniden kaybettik.. Ve bu anlarda ailece aşırı eğlendik... Böyle de neşeli bir anımız var bu güzel plaja dair..

NOT: Olur ya, zorlu doğa yürüyüşlerinin insanı değilseniz, yüksek sezonda Korthi’den kalkan küçük botlarla da plaja ulaşmanız mümkün olabiliyormuş.





Syneti, Syneti Köyü'nde bulunan nefis bir taşlık plaj ve benim filmler izinde şekillendirdiğim seyahat notlarımda da önemli bir yere sahip diyebilirim; zira Yunanlı yönetmen Pantelis Voulgaris'in Little England filminin bazı bölümleri bu plajda çekilmişti..

Syneti, kuzey rüzgarlarını kuvvetlice alan bir konumda olduğundan dalgasıyla ünlü bir plaj ve ulaşım bir miktar zor, ama kesinlikle çok görülesiydi benim nazarımda ve yoluda daha zorlu da olsa es geçemezdik... Bu arada adadaki "Dipotamata" kanyonunun bitiş noktası bu plaj olduğundan suyu diğer plajlara göre bir tık daha soğuktu diyebilirim. Vahşiliği gereği organize de değildi elbette.. 





Syneti sonrası Andros kasabasına ulaşmak oldukça kolay oluyor. Kasabayı çevreleyen iki büyük plaj mevcut. Biri; Paraporti, diğeriyse Niborio. Bu plajlar sonrasında da Piso Gialia var. Biz bu üç plajı yine isteyerek es geçtik, çünkü bu kez hedefimizde Andros’un kesinlikle en vahşi, en doğal ve neredeyse tüm Yunan adaları içinde en güzel sulardan biri olarak kabul edilen ACHLA var... Yalnız konuştuğumuz herkes, ama eksiksiz herkes Achla'ya ulaşmanın çok ama çok zor olduğundan bahsediyor.. Biz de kendi aramızda “biz Zorkos’a arabayla gittik, Achla’dan mı korkacağız?” diye bıdıbıdılanıyoruz... 
 
İtiraf etmek gerekirse, yolculuğu hafife almış olmamıza hala düşününce kızıyorum.. Neticede arabada yedi yaşında bir çocuğumuz da varken, böyle maceralar biraz sorumsuzluk gibi geliyor bana ve bunu yapmaya hakkımızın olmadığına inanıyorum.. Ancak zamanda geriye dönüş yok ve olanlar oldu....

Dediğim gibi yolculuğumuz Andros kasabası sonrasında tatlı tatlı ve kıyılardan hafif hafif tepelere çıkarak devam etti.. Ne zaman ki Achla plajına inen patika yola saptık, ancak o zaman durumun ciddiyetini ve zorluğunu aslında hiç hayal bile etmediğimizi anladık diyebilirim.. Çok zorlandığımız Zorkos plajına inen yol Achla'nın yolu yanında resmen otoban sayılabilirdi.. O derece engebeli, dar, ıssız ve zaman zaman uçurumlu bir yol olarak devam etti ve asla düzelmeden, hatta daha çok kötüye doğru giderek sürdü yolculuk..

7 km.lik, yani normalde yedi, hadi bilemedin on dakikada alınacak yolu tam 1,5 saatte aldık.. İnanılmaz bir deneyimdi.. Bazı anlar ağlamamak için zor tuttum kendimi, zira geçmiş seyahatlerimizde de olumsuz tecrübeler yaşamıştık, ama bu derece zorlayıcı, engebeli ve de tehlikeli bir deneyimin bile bile üzerine atlamamıştık.. (annelik ve bitmez vicdan sorguları…)

Tüm bu zorluklar sonrası, toz toprak içinde vardığımız sahilde öylesi bir güzelliğe merhaba dedik ki; gerçek anlamda büyülendiğimizi düşündüm gözlerim denizin rengi ile ilk buluştuğunda.. O derece muazzamdı su rengi ve göz hafızamda edindiği yeri fotoğraf çekerek asla tam anlamıyla yansıtamayacağımı biliyordum.. Plajda geçen enfes anlar, tenimize değen kadifemsi suyun hazzı, iyileştirici etkisi ve plajın sonundaki minik şapel ziyareti sonrası dönüş yoluna geçtik. Yolun eziyetini hem yaşadığımız mükemmel yüzme deneyimiyle hafifletmeye çalıştık hem de gelirken yol üzerinde gördüğümüz Venedik kalesini ziyaret ederek bir parça da olsa molalarla hafifletmiş olduk. Ayrıca nasıl bir geri dönüş yolunun bizi beklediğini bilerek yol almak da kendimizi daha güvende hissettirmişti..
 
Evet, çok zordu bu yolculuk. Hatta hem fiziksel hem de ruhsal olarak canımıza okudu desem abartmış da olmam, ama yine de şu an bu satırları yazarken; "iyi ki" diyorum…

Achla için şu önemli notu da eklemem gerek; yüksek sezonda eğer ada rüzgarları izin verirse Andros kasabasından Achla'ya küçük teknelerle ulaşım sağlanıyormuş. "Bu güzelliğe mutlaka zorluklarla mücadele ederek ulaşın" gibi saçma bir cümle kurmayacağım elbette, o nedenle tekne şansınız varsa bu şansı kullanmanızı öneririm. Eğer mutlaka araç ile gidecekseniz, kiraladığınız aracın arazi tipi olması en azından kendinizi bir parça da olsa daha güvende hissetmenizi sağlayabilir.

NOT 1: Achla yolunda, Onar tabelası karşınıza çıktığında sakın o yola sapmayın; zira gereksiz bir gir çık yapmak durumunda kalarak, zaten zor olan yolu daha da uzatmış ve zorlaştırmış olursunuz..

NOT 2: Onar Andros'un en alternatif tatillerinden birini sunan ecofriendly bir kompleks.. İnzivaya çekilme ve doğayla baş başa kalabilme tatillerinden hoşlanıyorsanız burası tam olarak sizin yeriniz olabilir; zira müthiş bir işletme… 











Achla sonrası gözümüz, gönlümüz başka bir güzelliği görmek istedi diyemem. Ayrıca bir başka zorlu yolculuğa kesinlikle çıkma niyetinde de değildik, çünkü hem yorgun hem de fazlasıyla doygun hissediyorduk artık... O yüzden adanın diğer önemli plajlarından Vori, (ki batık bir gemisi olduğundan bu plajı görme niyetimiz vardı) Lefka, Ateni ve Vitali plajlarına sevgiyle pas dedik..

Andros seyahati sonrası beni en mutlu eden şey; yine aynı yaz sezonunda ziyaret ettiğimiz İtalya/Puglia seyahatinin de etkisiyle adayı Cittaslow felsefesi izinde doya doya yaşamamız oldu… Uzun senelerdir meditasyon pratiği yaptığımdan "an"da olmaya kıymet veren biriyimdir esasen, ama zaman zaman seyahatlerimizde 
koşturmalar ve telaş bizi esir alabiliyordu.. Ki asla koştur koştur gez, fotoğraf çek ve yola devam et insanı da olmamışımdır ben.. Yine de Cittaslow felsefesi bana başka pencerelerden de hayata bakmayı hatırlattı diyebilirim. Gelişmekten asla yılmayan ruhlarımıza şükran..

Tatil bittiğinde ve nihayet eve vardığımızda 2017/18 Kış sezonuna sevgi dolu ve iliklerimize dek dinlenmiş olarak hazırdık ailece.. Dilerim bu güzel adayı deneyimleme şansı yakalarsınız sizler de... 

sevgiler
lulu
x