Öne Çıkan Yayın

PUGLIA - Itria Vadisi

28 Aralık 2012 Cuma

HYDRA

Saronic Körfezi adalarında yaptığımız enfes tatilin ilk postu Spetses olmuştu. Şimdi ise seyahatin ikinci adası olan Hydra'dan detaylıca bahsetmeye çalışacağım..

Bu yıl -yani 2012 yılında- geç kavuştuğumuz Yunanistan seyahatimizi oldukça konsantre organize ettik. Aslında Saronic bölgesinde bulunan ufak yerleşimli tüm adalarda kısa kısa konaklamalar organize edebilir ve ada geçişlerini de feribotlar yardımıyla (hop on hop off) kolayca şekillendirebilirdik, ancak biz hem keyfimize düşkün bir çiftiz hem de gittiğimiz yer neresi olursa olsun o yeri hakikatle sindirme yanlısıyız.. Ayrıca bu sene feribotlar arasında koştururken Alpcan'ın yeme düzenini bozmak istememek gibi tatlı bir nedenimiz daha var.. Bu nedenlere de bu seyahatteki toplam zamanımızı eşit olarak iki adaya bölmeye karar verdik ve bu adalar da hiç tereddüt etmeden Spetses ve Hydra oldu.. Mutlaka görmek istediğimiz Saronic Körfezi adalarından Aegina'da çok yakın bir arkadaşımız yaşadığından, Aegina kesinlikle daha uzun ve tek başına bir seyahat olmalıydı.. Poros ise Yunanistan ana karasında yapacağımız uzuuun bir road trip sonuna eklenebilirdi, zira anakaraya en yakın ada Poros oluyordu..

Hydra, Leonard Cohen'in 1960 yılında bir ev satın alıp bir süre yaşadığı, hayatının geri kalanında ise düzenli olarak ziyaret ettiği, bir de üzerine çok hoşuma giden "Hydra'da asla yaşlanamazsınız" cümlesini kurduğu; bana göre de zamanın adeta durduğunu hissedebileceğiniz kadar sükunet içinde bir Yunan adası.. (Leonard Cohen gözünden kısa bir Hydra profili için buraya göz atabilirsiniz. Onun adayı annesine anlattığı cümleler öylesine güzel ki; insana hayatının bir bölümünde bu adada yaşamayı diletiyor. Bir de Youtube üzerinden "So Long, Marianne" şarkısının videolarını izlemenizi önerebilirim, zira o videolarda aşklarını doyasıya yaşadıkları Hydra ve evlerinin içini de görebiliyorsunuz...)

ULAŞIM:

Hydra adasına ulaşım yine Spetses postunda da anlattığım gibi Pire Limanı'ndan kalkan hızlı feribotlarla kolayca ve fırtınalı günler dışında hemen hemen her gün ve günün birkaç farklı saatinde mümkün oluyor. Körfezin önce hangi adasına geçerseniz geçin, diğer adalara erişiminiz konusunda da bir sıkıntı yaşamıyorsunuz.. Biz Spetses sonrası Hellenic Seaways'in Flying Dolphin feribotuyla yarım saatlik bir yolculukla ulaştık bir at nalını hatırlattığı söylenen güzel limanına...



 
Hydra gördüğümüz diğer Yunan adalarından farklı bir coğraftaya sahip, o nedenle de dünya gözü ile gördüğümüzde bizi beklediğimizden daha fazla etkilediği söyleyebilirim.. Bir amfiteatr şeklinde tepelere uzanan evler ve evlerin arasında görünen ince uzun sokaklarla kelimenin tam anlamıyla pitoresk bir kasabaydı burası..

Ada hakkında bilmek gereken en önemli detay; Hydra'da bisiklet dahil hiçbir ulaşım aracı kullanılmıyor oluşu. Ulaşım işi yalnızca eşekler yardımıyla sağlanıyor bu adada. Bu durumu biraz üzücü bulsak da adanın yaşam şeklinin bu olduğu gerçeğini kabul etmek durumunda kaldık elbette ve ada yerlilerinin bu hayvanlara Spetses'in atları gibi merhametli davrandıklarına inanmayı tercih ettik..

Limana ulaştığınızda işte bu eşeklerden birine yükleniyor valizleriniz ve adanın arnavut taşlı zemininde tıkır tıkır ve hayatın tüm yavaşlığıyla, telaşsız bir şekilde otelinize doğru yol alıyorsunuz..



KONAKLAMA:

Hydra çok etkileyici ve insanı konaklama yapmak için heyecanlandıran butik otellere sahip. Ortalama on butik otel içinden Cotommatae 1810 Hydra oldu bizim seçimimiz ve henüz seçim aşamasındayken bile içimize fazlasıyla sindi diyebilirim. (Yurt dışı otel seçimlerimiz hep başarılı olmuştur, ama Cotommatae verdiği konaklama lezzetiyle anılarımızda kesinlikle başka bir yer edindi.. Eee bir de kurduğumuz unutulmaz bir manevi bağ oldu otel sahibi ve ailesiyle.. Merak edenler için "adadan maceralı dönüş yolculuğumuz"un detaylarını anlattığım postu okumalarını öneririm..)

Hydra'da otel olarak gerçekten az ama öz seçenekler var. Kendi tecrübem dahilinde Cottommatae'yi ön sıralarda tutun isterim, ama diğer alternatifler de yine butik otel standartlarında olan; Bretsera, Hydrousa, Angelica ve Orloff Boutique Hotel olabilir.. (Orloff'u aslında çok beğenmiştik, ancak Spetses'te de Orloff'ta konaklayacağımız için ülkeye kazandıracağımız turizm gelirinin tek işletme yerine çeşitlilik oluşturmasını daha mantıklı bulduk..) 

Aslında butik otelleri araştırmaya başlamadan evvel, Yunan arkadaşlarımızın tavsiyesiyle Four Season Hydra'da konaklama karar vermiştik, zira sezon sonu fiyatları oldukça makul kalıyordu yüksek sezon ile karşılaştırıldığında.. Ancak otelin konumu ve ulaşımın botlar vasıtasıyla yapılıyor olması bizi bu kararımızdan döndürdü; zira denizin durgun seyrettiği yaz aylarında yapılacak romantik bir kaçamak ya da balayı için bu otel çok uygun olsa da sezon sonu ve rüzgarlı hava şartlarında pek de mantıklı değildi, haliyle vazgeçtik... 
 
Bu arada konaklamamız daha hesaplı olsun isterseniz; AirBNB ile ev kiralama şansınızı deneyebilir ya da sadece oda kiralamak için tatlı bir tercih olabilecek Hydra Icons'a da göz atabilirsiniz.






PLAJLAR:

Hydra Adası aynı Spetses gibi büyük kumsallara sahip değ
il, hatta Spetses'e göre çok daha dik ve kayalık bir ada olduğundan, adanın merkez ve merkeze yakın bölümlerinde ya kayalıklardan ya beton bir zeminden ya da çakıl taşlı çok minik sahillerden denize girebiliyorsunuz.. Ve fakat, ada geneline bakarsak taksi botlarla ulaşılabilen daha geniş plaj alternatifleri de bulunuyor.

Havanın kapama ihtimalini düşünerek (zira yalnızca öğle saatlerinde güneşi görebiliyorduk ve bu da ancak parçalı bulutlu bir havada mümkün oluyordu) Hydra merkeze çok çok yakın ve kayalıklar üzerine kurulmuş olan Spilia'dan ve Hydronetta'dan denize girdik biz. Her iki işletme de beach bar konseptinde servis verdiğinden, dilerseniz bu mekanların oturma düzeninden de faydalanabiliyor ve yiyecek içecek ihtiyaçlarınızı karşılayabiliyorsunuz. Ayrıca bu iki mekan, sunset vakti aperitivo yapılan ünlü adreslerden..

Avlaki bu iki taş platformdan biraz daha ileride ve dar merdivenlerle denize inebildiğiniz minik bir kayalık plaj. Sakin bir zamanda adada olduğunuzda bu plajın zemininde kendi müziğiniz eşliğinde enfes bir gün batımı yaşayabilirsiniz, notlarınızda olsun...


Mandraki Körfezi'nde bulunan Mandraki Beach adanın tek kum plajı olduğundan en popüleri diyebiliriz. Plajda Mandraki Resort de olduğundan organize bir plaj kendisi..

Kamini yakınında olan ve Taverna Castello sayesinde organize bir hale getirilmiş küçük bir çakıl plaj bulunuyor. Suyu bir harika, işletmesi çok özenli.. Castello'nun terası da gün batımı için pek keyifli duruyor..

Vlichos kısmen daha geniş, organize, yine çakıl ama son derece pitoresk görüntülere sahip bir balıkçı kasabası ve aynı isimde bir plaja sahip. Açıkçası denizde geçireceğimiz bir tam gün alternatifimiz olsaydı kesinlikle bu plaja gelirdik diye düşünmüştük.. Bu arada Plakes de aynı standartlara sahip bir diğer plaj..

Deniz taksi ile gidebileceğiniz MolosKaoumithi, Nisiza, Klimaki, Limnioniza & Karalis gibi daha uzak plajlar da var adada, ama organize değiller ve tüm vahşilikleriyle deniz sezonunda tekne ile ziyaret edebileceğiniz alternatiler. Bitsi ise biraz daha uzak kalsa da günü keyifle geçirmenizi sağlayacak plaj düzenine sahip. 

* 2018 Revize Bilgi: Adada bulunduğumuz zamanlarda değil, ama daha sonrasında Yunan arkadaşlarımın görselleriyle aşık olduğum St. Nikolaos bu adadaki en keyifli plaj bana kalırsa.. Yosunlar sayesinde lekeli deniz görüntülerini çok sevdiğimden bu plajı da gözlerimle görmeden çok sevdim, tavsiye de ederim..


YEME-İÇME:

Bir Yunan adasındayız, ama öylesine kendine has ve dingin bir ada ki; burada deniz ve plaj peşinde koşmak yerine sakince akıp giden yaşamına kapılmanız inanın bana göre çok daha yerinde bir seyahat tavsiyesi.. O nedenle temmuz ve ağustos ayları dışında Hydra'da olursanız ada ve ada halkının verdiği muazzam hisleri de doyasıya hisseder ve yaşarsınız diye düşünüyorum.. Arada da kısa deniz molaları verirseniz şapşahane bir tatil kalır elinizde..   

Kahvaltı anlamında ada pastaneleri ya da limandaki kafelerden faydalanabilirsiniz, ancak güzel olan şey şu ki; bir butik otelde konakladığınızda mis börekitas ve kurabiye kokularıyla uyanacağınız zengin bir ada kahvaltısı sizi bekliyor olacak..


Sunset Restaurant sanırım ki adanın en havalı tavsiyesilerinden biri.. Doyumsuz bir manzaraya sahip bu restoran, ABC tarafından "World's Top Restaurants with a View" kategorisinde ikinci seçilmiş.. Niyetiniz adada romantik ve lezzetli bir yemek deneyimi yaşamak ve bunu yıllarca hatırlamaksa; Sunset'te yenecek bir yemeği gün batımı ile de taçlandırmanızı öneririm.. Ayrıca restoranın oldukça geniş bir şarap listesi de bulunuyor, bu da şarapseverler için nefis bir bonus..



Omilos ada merkezindeki keyifli restoranlardan bir diğeri.. Manzarası sayesinde hem Hydra Limanı hem de limandan demir alan yelkenlileri izlemek isteyenler için enfes bir nokta diyebilirim.. Erken bir akşam yemeği yiyebilir ya da küçük atıştırmalar ve şarap/uzo eşliğinde keyif yapabilirsiniz bu restoranda.. Gece 23:00 sonrası da oldukça eğlenceli konsept partileri var mekanın, aklınızda olsun... (En azından 2012 yılında vardı...)



Bir aksam Alpcan "makanna" yemek isteyince Hydra'nın daracık ve bembeyaz bir sokağında bulunan Da Barba Dimas adında çok şirin bir İtalyan restoranında yemek yedik biz. Makarnalar tahminimizin ötesinde başarılı olunca da restoran sahibinden bu lezzetin hikayesini dinlemek istedik. Meğer baba-oğul beraber çalışır ve aslen Napolili olmalarına rağmen yedi yıldır yılın dokuz ayını Hydra'da geçirirlermiş. Ana malzemelerini ve hatta kullandıkları mutfak araç gereçlerini dahi Napoli'den getirmişler.. Tazecik makarnalarına ayrı, tabaklarına ayrı bayıldığımız Da Barba Dimas'tan bu şahane el yapımı tabakları satın alabileceğimiz İtalyan kasabasının detaylarını da almadan ayrılmadık elbette...

2019 Revize NOT: Ne yazık ki Barba Dimas kalıcı olaral kapatılmış..


   

Kamini bölgesindeki minik limanda uzun merdivenlerini çıkarak ulaşabileceğiniz 
Kodylenia adında geleneksel bir taverna bulunuyor.. Eski ve salaş bir taverna burası.. Sahibinin maharetli ellerinden çıkmış geleneksel ev yemekleri bir harikalar! Klasik Yunan mezelerinin de eksik yanı yok lezzet anlamında.. Bu lezzetler bir de sahip oldukları nefis manzarayla birleştiğinde, hayattaki basit ama biricik mükemelliği kısa süreli de olsa yakalamış gibi hissettiriyorlar insana.. 

Yemeklerimizin bittiği esintili öğlenimizde, Alpcan'ın öğle uykusuna geçmesi tavernanın sakinliğiyle birleşince kutsal bir sessizlik oluşmuştu.. Ben de sevgiliye "ancak gezerken bol bol okuyan daha çok bilebilir" demiştim ve ikimizde kitaplarımıza gömülmüştük.. Arada kafamızı kaldırıp manzarayı ve bulutların hareketlerini de izliyorduk.. Nefis anlardı.....






























































Leonard Cohen'in ada günlerinde müdavimi olduğu ve adalı dostlarıyla nefis akşamlar geçirdiğini söylediği Douskos Taverna, son adıyla Xeri Elia; ağaçlar altında bulunan tam anlamıyla bir Yunan tavernası. James Burke'un bu tavernada geçen uzun ve keyifli gecelerde çektiği fotoğraflar da zamanında adanın tüm dünyada tanınmasına vesile olmuş diye anlatılıyor. (Bu arada James Burke İrlandalı bir bilim tarihçisi, aynı zamanda yazar ve Tv programı yapımcısı. Kendisini Batı dünyasının en etkileyici zihinlerinden biri kabul ediyorlar dünyada..)


Ada merkezinde bulunan çok tatlı ve oldukça lokal bir taverna daha bulunuyor. İsmi Taverna Lulus. Görür görmez ismi sayesinde bizi gülümseten tatlı bir sürpriz oldu kendisi, ama oturup geleneksel tariflerle yapılan yemek ve mezelerini ne yazık ki deneyemedik. Bir artı günümüz olsun da deneyimleyelim çok isterdik, zira sizi bilmem ama ben hayranı olduğum insanların izinde seyahat etmeyi aşırı seviyorum ve seyahat sonrasında öğrendik ki; biricik Leornard ve Marianne'in müdavim mekanlarından bir diğeri de bu taverna imiş..



 




















Amalour, ada merkezindeki minik meydanlardan birinde bulunuyor ve yemek sonrasında içmek isteyeceğiniz kokteyl için adanın en sevimli tavsiyesi kendisi. Masalarında Botero'nun dans eden şişman çiftlerinden örnekler var ve bence bu detay mekanın sevimliliğini daha da katlıyor.. En azından benim için öyle..

Hemen liman üzerinde bulunan ve adanın en popüler barlarından biri kabul edilen -tabi limanda olduğu için fazla da kalabalık olan- The Prite Bar akşam yemeği sonrası kokteyl almak ve limandaki yaşam akışını izlemek için denenebilir. Bu arada gün içinde de bu barlarda oturup limandaki yaşamı gözlemlemenin pek keyifli olduğunu söylemeliyim. Ayrıca pek lezzetli waffle ya da pasta yaramazlıkları da yapabilirsiniz The Prite ya da limanda sıralanmış diğer kafe ve barlarda.. 



 


































Elbette yaz sezonun sonunda olmak -bize göre birçok avantajı olsa da- bazı dezavantajları da beraberinde getirmişti. Restoran ve barların bir bölümü sezon sonu olması nedeniyle kapalıydı. Yemak anlamında Sunset'i ve Douskos'u deneyimleme şansına eriştiğimizden bu durumu kafamıza takmadık aslında, ancak sezonda adayı ziyaret edecekler için notlarımda olan ve Yunan arkadaşlarımın bayıldıkları üç tavernanın isimlerini de buraya eklemek istiyorum. Christina Manolis Tavern, Paradosiako, (masmavi ve çoook şirin bir ouzeri) ve Pirofani Tavern



Müze & Tarih: 

Tarihi Arşivleri içeren Hydra Müzesi'ni ziyaret ederek adanın geleneklerini, tarih ve kültürünü öğrenebilirsiniz. Ayrıca müzeye doğru yapılan yürüyüşü ve size sunacağı Ege manzaralarını da çok seveceğinize şüphem yok..

Ada yerlilerinin korkunç bir fırtına yaşayıp, daha sonra bu fırtınadan kurtulanlar tarafından minnettarlıkla inşa edilmiş bir şapeli bulunuyor. Aziz Kyprianos şapeline ada etrafında yürüyüş yaparken uğramanızı önerebilirim.. Zaten toplasan birkaç detay dışında dini ya da arleolojik bir tarihi de bulunmuyor Hydra'nın..

Bembeyaz evleri, daracık ve tertemiz sokakları, arnavut taşlı yollarından sürekli kulağımıza değen nal sesleri ve galiba en çok da görsel güzelliği ve dinginliğiyle hatırlayacağız Hydra adasını.. Spetsesi çok sevmiştik, ancak Hydra bambaşka bir lezzet bıraktı damağımızda diyebilirim.. Kısa, ama rafine bir tatil planı yapanlar için kuşkusuz gözüm kapalı tavsiye edebilirim kendisini.. Özellikle de Atina seyahatlerinizde bir tam günü fazladan planlama şansınız olursa, o tam günde Hydra'yı ziyaret etme şansı yakalayabilirsiniz... Fakat yine de ziyaretinizi tüm telaşsızlığınızla birkaç gün için planlamanızı ve büyüleyici Hydra'yı dolu dolu yaşayabilmenizi de gönülden dilerim..

Sanırım bu denli keyifli bir adadan ayrılırken, gelecek zamanlarda kendisini yeniden ziyaret etmeye karar verdiğimizi söylersem şaşırmazsınız, zira Hydra "kalbimi bıraktım" kontenjanından fazlasıyla payını alan bir adres. O gün gelene dek ya eski fotoğraflarımıza dönüp bakacağız ya Leonard Cohen'e kulak vereceğiz ya da Sophia Loren'in Hydra'da çekilmiş filmi Boy on a Dolphin'i izleyeceğiz.. 

Spetses postunda olduğu gibi bu postun sonunda da bir kitap tavsiyesi vereyim istiyorum. Half the Perfect World: Writers, Dreamers and Drifters on Hydra, 1955-1964, Paul Genoni veTanya Dalziell tarafından yazılmış enfes bir biyografi örneği..

Sevgiler,
lulu
x

21 Aralık 2012 Cuma

Hediyecilik

Selam!

Hediye çekilişi neticelendi. :)
Çekiliş de Random.org yerine "Alpcan.fun" olarak yapıldı.







Dileriz kazanan şanslı kişi hediyemizi güzel günlerde ve beni, Alpcan'ı ve Atölye16'yı hatırlayarak kullanır..

Tebrikler..
lulu
x

17 Aralık 2012 Pazartesi

12-13 Kayak Sezonu Açılışı

Ben bir yaz kızıyım, ama kış aylarını sevmek için tek nedenim kayak sporu diyebilirim. Alpcan için spor anlamında ya da genel olarak genel yaşamı için beslediğim isteklerim, arzularım yok. Olsun da istemiyorum, zira o kendi yolunu kendi çizsin ve hayatını özgürce istediği gibi yaşasın isterim daima.. Ama bir yanım kayak sporunu sevsin de ailece kaydığımız günleri yaşayalım diye de heveslenmiyor değil...
 
Alpico'yu henüz kırk günlükken karların içine atmamız aslında soğuğa karşı hassas olmasın, çok üşümesin mantığıyla yapılmıştı, ama biraz da kar sevsin istemiş olabilir miyiz bencilce? Belki de... 

Bugün burada ekleyeceğim fotoğraflar gerçek anlamda ilk kez kar ile tanışması anılarımız olacak aslında. 40 günlükken yapılan kayak tatili ya da sonrasında şehirde gördüğü birkaç yağışlı günü saymıyoruz hatırlamadığından...

Nice mevsimlere Alpico'm...   






 











12 Aralık 2012 Çarşamba

Yeni Yıl Hediyesi: ATÖLYE16

Atölye16.










  

Bu hediyenin şanslı talihlisi olmak için; 

1. Bloğumun takipçisi olmanız,
2. Atölye16 Facebook sayfasını buradan beğenmeniz,
3. E-mail adresiniz ile birlikte bu posta yorum bırakmanız yeterli.

Sevgiler ve bol şans!
lulu
x

Not: Çekiliş sonucu 21 Aralık Cuma aksamı açıklanacak...

11 Aralık 2012 Salı

MONET

Merhaba,

Blog dünyasına yeni adım attığımda büyük şehirler yerine daha kıyıda köşede kalmış şehirleri detaylandırmak ve tavsiye edilesi restoran ya da sanat noktalarını paylaşmak gibi bir amacım vardı.. O sıralar Paris ile ilgili alternetif bir tavsiyede bulunmuş ve Paris'i anlatmak yerine St.Lazare tren istasyonundan Giverny kasabasına giden trene atlamanızı ve Monet'nin muhteşem evi ve bahçesini görmenizi tavsiye etmiştim. post burada ;)

Zaman içinde şehre nefis bir haber geldi ve Monet eserlerinin bir bölümünün Sabancı Ailesi'nin sanata verdikleri değerin bir yansıması olarak SSM'de sergileneceğini öğrendik.

İşte bu postta göreceğiniz tüm görseller havanın yağmurlu, bizimse ruhen çok yüksek olduğumuz o mutlu sanat gününe dair.

Not1: Fotoğraf çekmenin yasak ve bir bakıma anlamsız olduğu sergi ile ilgili bir fotoğraf paylaşmıyorum. (Aslında bir yanım fotoğraflar hava uçuşmalı ve sanat halka daha çok sirayet etmeli diye düşünüyor, ama diğer yanım oldukça anlamsız buluyor ve sergiyi yaşa Lulucum diyor..)

Not2: Müze 6 Ocak 2013'e kadar ziyarete açık olacak.. İstanbul'da bir gününüzü Monet'ye ayırmanızı ve serginin ruhunuza işlemesine fırsat vermenizi gönülden dilerim.









sevgiler
lulu
x