Selam,
Meteora’dan ruhumuz yükselmiş, bedenimiz
adeta yenilenmiş hisleriyle ayrılıyor ve Parga için yola çıkıyoruz. Her
yolculuğun birbiriyle yarışır derecede güzel olması normal mi? Yol, Meteora’dan Parga’ya bizi ulaştıracak otobana bağlanıncaya dek (40 km kadar) müthiş görüntüler sunuyor bize. Virajlı yollarda, yol kenarlarını kırmızıya
boyamış gelincikleri izleyerek ve sevdiğimiz müzikleri
dinleyerek ilerliyoruz. Arada koyun sürüleri çıkıyor yolumuza. O zamanlar biz
duruyoruz, yol onların oluyor....
Yamaçtaki köylerden yemyeşil Trygona’ya
ve minnacık Analipsi’ye bayılıyor ve Analipsi’de kısa bir kahve molası
veriyoruz. Otobana yani yine Egnatia Odos’a bağlandığımızda, önümüzde
Ioannina
yönünde yaklaşık 110 kilometre var ve otoban yine sevdiğimiz yol görüntülerine sahip.
Kısalı uzunlu ve tedirgin edici olabilen uzunluktaki tünellerden geçiyoruz. Yorulunca, hem ihtiyaç gidermek hem de kahve molası vermek için otobandan çıkıp yol kenarı
kasabalarından Chrysovitsa’ya giriyoruz. Karşımıza pek lokal bir köy kahvesi
çıkıyor. Başka yerde olsa dönüp bakmayacağımız kadar eski görünen binanın
camlarından içeriye göz atınca, içeride souvlaki yapan teyzeleri ve masalara
oturmuş orta yaşlı erkekleri görüyoruz. Bu sırada mekanın çocukları ya da torunları
da bisikletlerini bırakıp bizi izliyor durumdalar. "Hadi, içeri girelim" diyoruz, zira
belli ki burada hayat var.. Herkes tatlı bir gülümsemeyle karşılıyor bizi
içeride. Hafif serinlemiş hava, hem kahvenin hem de insanların sıcaklığıyla
içimizi ısıtıveriyor. Bana kalırsa kahvenin küçük barında durup espresso siparişi veren ve içerken keyiften çatladığı yüzünden okunan sevgili, burada tattığı kahveyi asla
unutmayacak, bunu hissediyorum..
Bu tatlı mola sonrası yeniden
otobana bağlanıyoruz. Girdiğimiz ilk tünelin çıkışında beklenen yağmur da
başlamış durumda. “Pıtı pıtı ne kadar
güzel yağıyor” derken hızlanıveriyor, ama ne hızlanmak!! Gökyüzü genel olarak karanlık ve çevre dağların
tepelerine bulutlar inmiş, ama yine de ara ara güneş ışığı hüzmelerini
görüyoruz yolda ve hakikaten yolculuğumuz daha ne kadar güzelleşebilir merak ediyoruz...
Otoyoldan çıkıp, Parga yönüne doğru
ara yollara dalınca yine virajlı ve yemyeşil yollara sahip oluyoruz. Yeşil, bu
yolculuğun neredeyse başından beri bizimle, ama otoban dışındaki yollarda
kendisine daha yakın olmak bir harika! Parga’ya yaklaşırken müziğin sesini iyice
açıyoruz, camlarımızı da… Sevgili, Parga
tabelasını gördüğünde “öğleden sonra
uzosunun vakti geldi" diyor. Yağmura rağmen hala balkonlarda asılı duran, defalarca
yıkanmaktan yıpranmış, ama yine de bembeyaz görünen çamaşırlara bakarken “evet” diyorum… "Hoşgeldik
uzosu içelim hemen!"
Not: Meteora –
Parga arası toplamda 185 km kadar ama ara yolların virajları ve tüneller hesaba
katılınca, şehre varmak 2,5 saati buluyor.
Otelimize dediğimiz hızlı merhaba
sonrası, valizlerimizi bile arabamızdan çıkartmadan Parga’nın merkezine gidip,
kendimizi nefis bir öğleden sonra yemeğine teslim ediyoruz. Açıkçası Parga denince
Alpico’nun bile aklına ilk olarak bu yemek geliyor. O derece tatmin edici bir deneyim bizim için.. Bir kere, hala yağmur yağmaya devam ediyor ve biz restorana
oturduğumuz an şiddetini daha da arttırıyor. Ortaya çıkan pitoresk görüntülerle;
Parga’nın sahili, sahilinin ardında yükselen renkli evleri ve plajın hemen
karşısında olan ikonik kayaları izlemeye doyamıyoruz... Huzurluyuz ve en güzeli de artık hiçbir yere yetişme telaşımız yok!
Yağmur neredeyse durunca, Parga’nın
yasemin kokulu sokaklarında dolaşıyoruz. Ara sokakların güzelliği,
sahilinin çiçekli görüntüleri, restoranların enerjisi derken arka sokaklarda bulunan çarşı kısmına geçiyoruz. Tatlı seramik dükkanları buluyoruz çarşı içinde. Düz ayak başlayıp, minik minik merdivenlerle tepeye doğru
devam ediyor bu dükkanlar.. Arada şipşirin, daracık ve begonvillerle
kaplı sokaklar çıkıyor karşımıza. Çok şirinler ve adalarda alıştığımız görüntülerden de farklılar.. Daha çok Nafplion'un sokaklarına benzetiyoruz buraları sevgiliyle.. Bu sırada Alpico’nun dilinde, sahilde gördüğü bir waffle dükkanı var. Aslında kendi şehrimizde pek yemediğimiz bir lezzet kendisi, ama tatildeyiz! O yüzden Alpcan'ın heyecanıyla koşar adım yeniden sahile
iniyoruz. Hedef Cafe Smart. Lezzetli bir waffle deneyimi yaşıyoruz Smart'ta ve tek bir porsiyon üçümüze de yetiyor.. Burada otururken, hem etrafı gözlemleyip hem de gevezelik ederken hava kararmaya yüz
tutmuş durumda. Artık otelimize gidip yerleşme ve biraz da ayaklarımızı uzatma
derdindeyiz. Belki bir film de izleriz diye düşünüyoruz sevgiliyle, ancak bu
düşünce sevimli otelimize yerleşmek ve zaman kaybetmeden derin ve upuzun bir
uykuya teslim olmakla sonuçlanıyor… Öyle güzel bir uyku ki, tahmin edemezsiniz…
KONAKLAMA:
Parga (kendisine şehir demek pek zor gelse de..) minicik bir sahil şehri. Konaklama olarak seçiminiz neresi olursa olsun pek de ana
merkezden uzaklaşmış olmuyorsunuz. Biz, hem yaz sezonu başlamış olduğundan hem de sezon olsun ya da olmasın denize yakın olmayı çok
sevdiğimizden Valtos plajı üzerinde bulunan otellerinden
birini seçtik kendimize.. İsmi; Cape North West ve bu sahilin iyi otellerinden biri kendisi, hatta plaj işletmesi bakımından en
iyisi bile diyebilirim. Plajı dışında; barı ve restoranıyla da çok başarılı bir işletme ve dillere destan bir kahvaltısı olduğunu da eklemeliyim. Eğer
kahvaltı sizin için önem teşkil ediyorsa, Cape
North West kesinlikle doğru tercih olabilir. Aslında bir de Golden
Bay Suites & Maisonettes vardı aşırı beğendiğimiz ve size de tavsiye edebileceğim. Deniz bir miktar
uzak kalıyor diye karar değiştirmiş biz, ama oldukça konforlu bir işletmeydi. Göz
atmanızı tavsiye ederim..
Bu arada, şunu da eklemeliyim; normalde tek gecemiz dahi olsa
AirBNB kiralaması yapmayı tercih ediyoruz seyahatlerimizde, ama bu kez organizasyonu son dakikaya bıraktığımdan istediğimiz standartta bir daire bulamadık. O yüzden de risk almak yerine otel tercihi yapmak daha mantıklıydı; ancak siz erken davranırsanız, teraslı ve enfes manzaralı bir daire kiralayabilirsiniz.
(Görsel Youtube'dan..)
PARGA VE ÇEVRESİ:
Yunanistan’ın kuzeyinde
ve İyonya Denizi’nin kıyısında olan Parga, The Durrells dizisini
izledikten sonra daha da fazla seyahat etmek istediğimiz Korfu Adası’nın
güneyinde, İyonya Denizi’nin en minik adaları olan Paxos ve Anti-Paxos’un ise hemen
karşısında kalıyor. Bölge olarak Epirus adı alında toplanıyorlar
Preveze ile birlikte. Daha önce söylediğim gibi; bir şehir olsa da,
daha çok bir balıkçı kasabası kıvamında kesinlikle.. İnsana çoğu zaman ada hissi de veriyor, ama aslında Cape
Aktion yani Aktion Burnu’na bakan yarımadada konumlanmış bir kıyı
şehri kendisi.
Parga’nın pitoresk
görüntüsünde; tepelerin eteklerine yayılmış ve sanki bir amfi tiyatroyu andıran konumu
dışında, sahilin hemen karşısında bulunan ve Meryem Ana'ya adanmış olan Panagia Adası da etkili. Göze
hemencik çarpan, denizin içindeki iki dev kayanın isimleri ise; Kremyda ve Skorda.
Okullarımızda öğrendiğimiz, Kanuni’nin sadrazamlık yaptığı yer tam olarak
burası, yani Parga. Ayrıca, hepimizin okuldan çok Muhteşem Yüzyıl dizisi sayesinde daha iyi tanıdığımız Pargalı
İbrahim Paşa’nın da doğum yeri burası. Bu açıdan, zaten
çocukluktan beri aklımızda yer etmiş bir şehir ve sanırım bu yüzden de daha yakın hissettiriyor biz Türklere kendini.. Konumu itibariyle Ortaçağ’dan
17.yy’a dek birçok istilaya (Fransız,
İngiliz ve son olarak da Osmanlı) ve korsan saldırısına uğrayan savunmasız Parga'ya, Venedikliler bir kale inşa
etmişler. Bu kale şehrin kesinlikle en ünlü tarihi kalıntısı durumunda..
Hikayemize geri dönersek; ilk günün yorgunluğuyla çektiğimiz
enfes uyku sonrası şundan çok eminiz ki; bundan sonra günlerimiz daha dinç
olacak, zira az değil tam 12 saat uyumuşuz. Neyse ki; hava hala kapalı ve güneşi
yeniden görene dek deniz dışında Parga’nın çevresi ve tarihini gezme derdinde
olacağız. O nedenle ilk hedefimiz Venediklilerin şehre kazandırdığı Parga
Kalesi‘ni ziyaret etmek.. Kale ziyareti için Valtos plajının arka
sokaklarından tepeye doğru yol alıyoruz. Aracımızı park ettiğimiz noktadan
sonra ise, Valtos’un solunda kalan tepelerden, manzarayı seyre dalarak yürüyor
ve kaleye ulaşıyoruz.. Parga Kalesi zamanında Barbaros
Hayrettin Paşa’nın hiddetinden nasibini almış ve yerle bir edilmiş bir kale
aslında. Sonrasında yeniden onarılmış olsa da şu an gerçekten harap durumda.
Yine de şehrin en tepe noktasında bulunması sayesinde enfes bir panoramik
manzaraya sahip. Sanırım bu kalenin bize verdiği en güzel his tarihinden ziyade
manzarası oluyor… Bir de, aklımıza hemen Game of Thrones’u getiren kapısının ilginç olduğunu
söyleyebilirim.. Eğer Parga’dan çıkıp Anthousa yönünde yol
alırsanız, Parga Kalesi’ne göre daha iyi durumda olan Ali Paşa
Kalesi bulunuyor. Yine kaleden ziyade İyon Denizi manzarası için
ziyaret edilebilir burası da..
Bu arada Valtos’un tepelerinden kaleye ve merkeze doğru yürürken bolca mekan çarpıyor gözümüze. Öğle ya da akşam
yemekleri ve aperitif zamanları için aklımıza birkaç mekan yazıyoruz hemen. Deniz
manzaralı ve genelde iki üç katlı olan küçücük evler, evlerin yaşlı sakinleri
ve araba geçmeyecek kadar dar sokaklar…. Hepsi
hafızamızda güzel yerlere yerleşiyorlar. Daha sonra detaylıca gezdiğimiz o
daracık sokaklara bayılıyoruz sevgiliyle. Küçük şapeller ve kiliseler görüyor,
hepsinin içlerinde az da olsa vakit geçiriyoruz. Sokaklara yayılmış restoran kokularını takip ediyor ve dolanırken küçük ve şirin meydanlara ya da yeniden merkezin arka sokaklarında bulunan çarşıya ulaşıyoruz. Bu sokaklar, Puglia
seyahatinde ziyaret ettiğimiz Itria Vadisi köylerini getiriyor aklıma, zira benzer görüntüler
buluyorum bu sokaklarda.. Ki o an aklıma şu geliyor; Itria Vadisi köylerinde
dolanırken de kendimi bir Yunan adasındaymışım gibi hissetmiştim ben… O duygumu çok net hatırlıyorum..
Yürüyüş denince bir
notum da Parga’da yürüyüş geleneğinin kitabını yazmış olan İngiliz Lance Chilton’un “Walks in Parga” kitabı. Bu kitabı Parga kitapçılarında
bulabilirsiniz..
YEME – İÇME:
Parga sahili ve ara sokaklarında onlarca mekan göreceksiniz. Sahildeki sıralı tavernalardan birini ya da sahili
görebilen tepelik konumlu bir restoranı seçerseniz yemeğinize limandaki
balıkçı teknelerinin manzarası da eşlik ediyor olacak. Bu gerçekten yemeğinizi keyifli kılacak bir detay. Ayrıca Parga’nın bir balıkçı kasabası olmasının
avantajı olarak, balık ve balık ürünlerini gayet makul bir fiyat ile deneyimleme şansı
bulacaksınız. Deniz ürünleri bol, çeşitliliği fazla ve lezzetleri kesinlikle fiyatlarıyla ters orantılı diyebiliriz. Deniz ürünleri dışında,
Souvlaki ve İtalya sınırına olan yakınlık nedeniyle bolca pizza şansınız da var şehirde.
Valtos plajına tepeden bakan ve
oldukça tatminkar bir manzara sunan Med Parga, aslında yemek alternatifi sunuyor olsa da bence kesinlikle bir
kokteyl mekanı olarak notlarınızda olabilir. Biz daha lokal bir alternatif bakıyoruz derseniz, bizim de tercih ettiğimiz Sail
In Bar, yemek öncesi ya da sonrası alacağınız kokteyller için Parga
merkezindeki en tatlı manzara noktalarından biri diyebilirim.. Sail In Bar'ın minik balkonlarında yer bulursanız da ne mutlu size! Bu iki mekan arasındaki en
önemli fark ise manzaralarının açısı..
Med Parga, Valtos ve ardında uzanan İyonya Denizi’ne bakarken; Sail In
Bar, Panagia manzarası ile adeta taçlanıyor! Bu manzaranın en turistik noktası ise; Kastro 1380 Restaurant Cafe Bar. Açıkçası biz böylesi bir kalabalık içinde olmayı pek tercih etmiyoruz ama şehrin sakin zamanlarında tercih edilebilir..
Valtos manzaralı Filo
Mila, caz müziğinin hakim olduğu pek şirin bir mekan. Her geçişimizde “bir yemek öncesi atıştırması ya da yemek
sonrası keyfi yapalım burada” dedik birbirimize. Caz dinlerken,
birer kadeh şarap ve yanında birkaç deniz ürünü tattığımızda da çok çok mutlu olduk
bu şirin işletmede.. Açıkçası, daha çok akşam yemekleri için tercih edilen
restoranı ben de size bir akşam yemeği için önerebilirim.
Sakis yine bu yürüyüşlerde gözümüze çarpan
ve kesinlikle burada yemeliyiz dediğimiz bir tavernaydı. Yer bulması bir miktar
zor olsa da taverna sokağa
yayılmış, hatta bir bölümü asmaların altına kalmıştı ve aşırı sevimliydi. Rezervasyon varken dahi sıra beklenen, beklerken de uzo ikram edilen
bu tatlı mekanın lezzet seviyesi elbette bizi şaşırtmadı.. Basit ama mükemmel
bir akşam yemeği yedik burada..
İlk gün otele dahi yerleşmeden, o
nefis yağmurlu havada gittiğimiz ve Parga’nın merkezinde bulunan restoranın adı ise, Villa
Rossa’ydı. Parga sahiline hemen köşeden bakan bir konumu vardı restoranın. Bir butik otel de olan mekanın restoran kısmı
fiyat olarak genelin bir miktar üzerindeydi, ama lezzet çıtası oldukça
yüksek bir füzyon mutfağıydı. Bu arada
porsiyonları klasik Yunan anlayışından çok çok uzakta, hatta daha çok şef restoranı
kıvamındaydı.. Porsiyonlarının minikliğine rağmen, yediğimiz her tabağın
lezzetine kefil olabilirim. Hele ki; avokado yatağında sunulan meyveli karidesler, üçümüz için
de muazzam bir deneyimdi. O nedenle, Villa Rosa için bu seyahatin üzerine yıldızlar
yağdırdığımız yemek deneyimiydi diyebilirim..
Bir keyifli yemek deneyimini de Taverna
Stefanos’da yaşadık. Burası bir balıkçı restoranıydı ve ailece işletiliyordu. Stefanos’un kuzey Avrupalı zarif eşi, bize gün batımı vakti için
hakikaten nefis bir masa ayırmıştı. Ortam çok keyifliydi, balıklarımız
tazecikti ve özlediğimiz Yunan mezelerine gerçekten de tam anlamıyla doymuştuk
burada. Valtos plajına bakan manzara da restoranın tatlı bir bonusu olmuştu
bizim için, ki zaten Stefanos’u tercih edişimizin ilk nedeni de bu manzara
etkisiydi…
Daha evvel bahsettiğim Smart
Cafe; waffle yemek (ki aşırı
lezzetliydi) ya da sağlıklı detoks karışımları içip, gelip geçeni seyre dalmak adına iyi
bir adres..
Akşam yemekleri sonrası mutlaka
uğradığımız dondurmacımız, kaleye doğru merdivenleri tırmanırken sağımızda kalan Magic Cream oldu. Artizan olmamakla birlikte, mutluluk
garantili klasik bir dondurmacı olduğunu söylemek gerek.. Neticede dondurma bir
çocuk için daima bir dondurma oluyor ;)
Yunanistan’da olunca dondurma yerine "frozen yogurt" da tercih edilebiliyor. Biz de teslim oluyoruz
Alpico’nun bu isteğine ve "üzerinde meyve olsun" uyarısıyla Chillbox’tan
küçük boy bir kutu alıyoruz.. ;)
ÇEVRE PLAJLAR:
Valtos, bizim otelimizin de bulunduğu, çevresi oteller
ve restoranlarla çevrelenmiş, Parga’nın, hatta Yunanistan’ın ünlü kum plajlarından
biri ve uzunluğu sayesinde yürüyüş için de uygun bir plaj denebilir. Plajda
yürüyüp, sonra da bir miktar bayır tırmanışı yapılırsa, Parga Kalesi’ne rahatça
ulaşılabiliyor. Valtos, konumu nedeniyle organize bir plaj, aktivitesi bol ve suyu gerçekten güzel bir sahil..
Kryoneri, Panagia Adası’nın
hemen karşısında kalan şehrin en merkezi plajı. Biraz kumlu, biraz minik çakıllı bir sahili var. Bana kalırsa bu plajın en güzel yanı; Panagia Adası’na
doğru yüzebilmenin keyfi… Adaya çıkıp, küçük şapeli gezme şansınız da olabiliyor, ama onu mayo ile nasıl yaparsınız bilemiyorum.. Deniz elbette tertemiz ve rengi de bakmaya ve
yüzmeye doyamadıklarımızdan..
Parga’ya gelmeden evvel, şehrin 3 km gerisinde bulunan Lichnos bu çevrenin en ünlü plajlarından biri. Epey kalabalık olduğundan biz kendisine zaman ayırmadık, ama deniz olarak nefis bir
alternatif olarak not edilebilir. Özellikle koyda bulunan mağaralar nedeniyle
şinorkel yapmaya uygun bir koy burası. Bu arada Lichnos’a Parga merkezinden
kalkan küçük teknelerle ulaşım mümkün.
Elimizde harita, Yunan adalarını 360
derece dönmeye ve canımızın çektiği her plajda ıslanmaya alışkın olduğumuzdan,
Parga kıyılarında da böyle bir yol izleme kararı alıyoruz sevgiliyle. Amacımız,
bizi Parga’ya duygusal olarak daha da çok bağlayacak güzellikteki denizlerde
yüzmek. Parga’dan çıkıp, zakkumlu ve bize Sicilya yollarını hatırlatan yollarda
yaklaşık 30 dakika kadar araba kullanıp; upuzun bir plajın, tertemiz ve oldukça bakir olan tarafına sığınıyoruz. Vrachos - Loutsa plajları burası. Sığ denizin minik
dalgalarında dans ettiğimiz, ailece çok eğlendiğimiz ve Alpcan’ın hatırında hep
bu eğlence ile kalacağını bildiğimiz zamanlar geçiriyoruz bu plajda.. Kumlara
peştemallerimizi atıp, keyif de yapıyoruz kumsalında...
Vrachos yolunda, kasabanın en gizli
saklı ve en vahşi plajı olarak bahsedilen Alonaki Fanariou bulunurmuş. Mutlak bu
gizli cennete gidilmeli diye bahsedilen bu plajı -artık nasıl saklamışlarsa- biz bulamıyoruz. Resmen araba ile
bir o yana, bir bu yana dolanıyoruz, ama yok! olmuyor.. Belki de navigasyonun azizliği, bilemiyoruz. Biz de, daha fazla
zorlamayalım diyerek, yolumuza devam ediyoruz. (Notlarınızda olsun bu plaj ve lütfen bulun onu..)
Vrachos – Loutsa sonrası geldiğimiz yolu geri dönüp, gerçekten
geçmişte bizi hep aşırı mutlu etmiş bir plaj tipine rastlıyoruz. Elbette hiç
tereddüt etmeden virajlı yoluna sapıyor ve sahile vardığımızda heyecanla
arabamızdan iniyoruz. Bu ne güzel bir deniz böyle! Alonaki’yi bulamadık diye
evrenin hediyesi sanki burası. Suyu şıkır şıkır, sahili taşlık, etraf
neredeyse denizin minik dalgalarını duyabilecek kadar sessiz ve ağaçlar altında
minicik bir büfesi var. Adı Ai Giannakis. Organize değil, yani
tam olarak en sevdiğimiz sahil tipinde.. Sıcaklık etkisiyle kendimizi hemen suya bırakıyoruz..
Hızlıca derinleşen, serin ve fazlasıyla ferahlatıcı bir yüzüş oluyor… “Merhaba Yaz!” diye sesleniyorum
benimkilere yüksek sesle, zira bu 2019 yaz ayları için ilk deniz tecrübemiz. Plajın bir ucu genç bir çifte, diğer ucu orta yaşlı bir amcaya ve tam ortası da
bize ait. Taşların üzerinde hiç rahat olmadığımız, ama yine de mutlu mutlu
yayıldığımız uzunca bir zamanı burada geçiriyoruz.. Sevgili de küçük büfeden
flappe yaptırıyor bize Oradan ayrılmadan evvel, uzun yıllardır topladığımız "Dünya Plajlarından Taşlar" koleksiyonumuza enfes örnekler buluyoruz. Sanki Van Gogh boyamış da sahile fırlatmış gibiler. Nefis!
Bu anlattığım plajlar, Parga'ya varmadan ulaştıklarımız ve Parga’yı
kapsayan plajlardı. Parga’yı geçtikten sonra ulaşacağımız yakın plajlara da çeviriyoruz rotamızı. İlk hedefimiz Syvota oluyor. Yolumuz aşağı yukarı 35 km
ve virajlı, ama tamamı yemyeşil ve mis kokulu.. Virajlar yüzünden Alpico ve
benim bir parça midemiz bulansa da işaret sistemi pek de iyi olmayan yollardan
devam edip, Autorusa üzerinden Syvota’ya ulaşıyoruz. Şirin bir liman kasabası burası. Sıcak yüzünden burada zaman geçirmeye pek niyetli değiliz, ama
belki plaj sonrası bir kahve içimi uğrarız diye düşünüyoruz. Ve limandan
görünen karşı tepenin hemen ardında kalan ve Yunanistan’ın gizli saklı kalmış
bir güzelliği kabul edilen mükemmel bir plaja yani Bella Vraka‘ya
ulaşıyoruz. (Yunanistan plajları arasında
“The best-kept secret of Greece” olarak geçiyor kendisi.) Ulaşıyoruz
derken, önce aracımızı park ediyor, sonra bir süre araçların giremediği bir
yolda yürüyor ve dar merdivenler ile Bella Vraka’nın ilk merhaba noktasına
ulaşıyoruz.. Bu nasıl bir doğa böyle!!!
Plaja indiğimiz noktada, denizin içinden
yürüyerek, adeta bir tropikal orman görüntüsü sunan kıyıya yani Mourtemeno’ya
geçmemiz gerekiyor. Sırt çantalarımız iyi ki var! Plaj çantamız ve
terliklerimiz ellerimizde, suyun içinden sevinçle yürüyoruz. Alpico da o
anlarda inanılmaz mutlu ve coşkulu. Karşı kıyıya geçince denize girmek için
sabırsız olsak da kısa, ağaçlar sayesinde bir tüneli andıran tropik bir orman
içinden yürüyerek diğer plaja yürüyoruz. Bir o plaj, bir bu plaj… Ardışık düzende
sıralanmış 4 plajı var bu bölgenin. Bu ziyaret, Alpico için de çocuk ruhlu
anne babası için de aşırı heyecanlı gelişiyor… Orada, o göl gibi sakin denizde -etrafın kalabalık olmamasına şükrederek- öyle
keyifle yüzüyor, öyle keyifli zaman geçiriyoruz ki tarif edemem… Bella Vraka için serendipity tanımlamasını
kullanıyorlar. Güzeli ararken, bir başka güzele rastlamak yani…;)
Bella Vraka öncesi ulaşabileceğiniz Mikri
Ammos organize bir plaj. Biz keşif yapmaktan yana
olduğumuzdan burada zaman geçirmiyoruz ama tam gün keyif yapmak isteyenler için
iyi bir tavsiye olabilir, zira denizi pek güzel. Mikri Amos öncesi yine Syvota
sınırları içinde kalan Mega Drafi plajı var. O da organize bir plaj ve yine muazzam güzel bir su rengine sahip.. Aynı yol üzerinde yani Parga’dan
Anthousa istikametine doğru giderken ulaşılan ve bölgenin en güzel su rengi
diye bahsedilen Sarakiniko plajı
bulunuyor. Diğer plajlar kadar bilinmese de, günlük teknelerin bir durağı
olması nedeniyle gün içinde, özellikle de yaz sezonda aşırı kalabalık bir plaj
burası. Yolu bir miktar uzak ve zorlu olduğundan tekneler buraya sefer yapmaya
başlamışlar zaten. Organize bir plaj ve çevresinde taverna alternatifiniz
var. Gitmemiş olsak da Sarakiniko sonrası hatta hemen sonrası Agios Sostis plajı bulunurmuş.
Kendisini notlarınıza ekleyebilirsiniz.
Bu arada bunlar bizim
radarımıza takılan ya da daha çok ziyaret ettiğimiz ya da etmesek de bir
merhaba diyerek ıslandığımız plajlar. Elbette bunlar dışında da birçok organize ya da
bakir plaj bulmanız mümkün..
ALTERNATİF GEZİLER:
Parga'dayken, bir tam gününüzü ayırabileceğiniz ve günlük tekneler ile geçiş
yapabileceğiniz enfes bir ada alternatifiniz var. İyon Denizi
adaları içindeki en küçük ada olduğu söylenen sevimliler sevimlisi Paxos. Paxos'un hemen yanıbaşında bulunan adacığı Anti-Paxos ve Blue Lagoon için; Paxos turunda kesinlikle deneyimlenesi gereken yüzme noktaları diyebilirim. (Bu üç destinasyonu bir sonraki postta
detaylı anlatacağım ama şunu hemen söyleyebilirim ki; benim kişisel olarak Yunanistan kıyıları ve adaları içindeki en favori su rengim Anti-Paxos'un Voutoumi plajı oldu)
Eğer vaktiniz var ise, Parga’ya 70 km gibi bir mesafede bulunan Preveze şehrini programınıza
alabilirsiniz. Ya da aynı şekilde Igaumenitsa şehrini de ziyaret
edilebilirsiniz. Ayrıca Igaumenitsa’dan Korfu Adası’na da geçiş feribotu bulunuyor. (Bana kalırsa bu başlı başına bir başka seyahat rotası oluyor..)
Antik
kalıntıların meraklısıysanız Nekromanteio ve Acheron antik
kalıntıları ve plajı ziyaret edilebilir. Hatta, bizim için çok cazip olsa
da vaktimiz buna yetmediğinden programımıza almadığımız Acheron Nehri’nin
buz gibi sularında kano deneyimi yaşamak, suların içinde yürüyüş yapmak, dar bir geçite ulaşana dek yürüyüp nehrin ana kaynağına ulaşmak ve bunları yaparken bir parça da ürpermek eminim yaşanası bir
deneyim olur.. Açıkçası Acheron’un İyonya Denizi ile buluşma noktasını görmek ve o noktada yüzmek de müthiş bir aktivite olabilir.
NE ALINIR?
Kişisel olarak pek sevdiğim seramik
dükkanları dışında, Parga’dan ne alınır sonusunun benim için tek yanıtı var; o
da zeytinyağı. Voltos plajının tepelerinden ulaşılan sıralı evlerin o
daracık sokaklarından merkeze doğru inerken Paragaea isminde butik
bir zeytinyağı fabrikası ile karşılaşılıyor. Biz zeytinyağımızı işte bu
fabrikanın satış mağazasından, tatlı bir satış görevlisinin damak zevkimizi
değerlendirmesi sonucu aldık. Çok da yerinde ve bizi mutlu eden bir seçim
olduğunu söyleyebilirim. Parga'dan döndüğümüzden beri salatalarımıza eşlik ediyor kendisi...
SONSÖZ: Fotoğrafı çekilip, çerçeve yaptırılası şirin Parga’nın renkli binalarını, zaman zaman İtalyan, çoğu zaman
Yunan ama arada bir de Türk kokuları yayan mimarisini ve sunduğu kendine
has görüntüleri çok sevdik biz.. Burası, karanlık gökyüzünün yağmurlu bir
gününde bize kendini sevdiriveren sıcacık bir şehirdi sonuçta.. O yüzden
de sanki bana hep ve en önce yağmurlu hallerini hatırlatacak gibi hissediyorum.
Bir parça melankolik, kesinlikle romantik, ama yüzü bir şekilde daima güleç...
lulu
x
Şahane bir yazı olmuş. Fotoğraflar ve senin anlatımın beni kesinlikle buraya önümüzdeki bahar- yaz gitmelisin dedirtti. Ne alınırda ise zeytinyağını mutlaka alacağım. Bakalım bizim zeytinliklerin kendi yağımız mı yoksa Yunan komşumun ki mi? Bizim yağların asit oranları oaralara göre çok daha düşük ve yağ daha kaliteli ama tatmadan buna son kararı veremem:-) Ellerine, parmaklarına sağlık Lulum. Buu arada hiç airbnb deneyimim olmadı. Hep vazgeçtim nedense cesaret edemedim. Booking alışkanlığı ve bookingten ev kiralamak daha güvenilir diye sıcak bakamadım ama madem sen de bunu diyorsun bundan sonraki seyahatimde cesur davranacağım. sevgiler, tekrar teşekkürler Lulucum. öpücük ve kalp.
YanıtlaSil