Nice'in en nitelikli ve en sakin semti ise Cimiez. Şehrin tepelik bir alanında bulunuyor ve sahip olduğu muazzam müzeleri, geniş caddeleri ve kocaman bahçelere sahip nefis apartman ve konaklarıyla bence şehrin ev havalı bölgesi burası. Şehir standartlarının üzerinde bir semt olduğunu ve müze ziyaretleri dışında kesinlikle turistik olmadığını da rahatça söyleyebiliriz.. Zaten siz de binaların güzelliğini ve ne kadar az kafe, restoran ve mağazası olduğunu görünce ne demek istediğimi anlayacaksınız..
Dünyanın en geniş Chagall koleksiyonuna sahip Marc Chagall National Museum, Franciscan yaşamının tüm detaylarını eserler ve belgelerle sergileyen Gotik manastır Monestere de Cimiez ve biricik Henri Matisse'in sayısız eserine ev sahipliği yapan Musee Matisse'i bu semtte ziyaret edebilirsiniz.. Ayrıca Roma kalıntılarının bulunduğu bir arkeolojik alanı da var semtin ve Matisse Müzesi ile bu forum alanı aynı parkın içinde yer alıyor..
Cimiez'de değil, ama hazır müze demişken eski şehre yakın Palais Lascaris Barok tarzı dekorasyonu, geniş merdivenleri ve freskleriyle görülmeye değer bir saray ve müze.. Fransa'nın en büyük müzik aleti koleksiyonlarından birine sahip kendisi..
Eğer opera seviyorsanız Opera de Nice binasında bir konser izleyerek bu sayede nefis konser binasını da görme şansı yakalayabilirsiniz. Güney Fransa'nın simge yapılarından bir kabul edilen opera binası uzun senelerdir tarihi anıt olarak kabul görüyor ve titizlikle korunuyormuş..
İnsana Moskova'da Kızıl Meydan'daymış hissi veren renkli kubbeli Rus Ortadoks Katedrali Nice'in Le Piol semtinde bulunuyor.. Çar II. Alexander'ın oğlu Nicholas Alexandrovich'e adanmış bir katedral kendisi, zira Nicholas bu çevrede bir villada vefat etmiş ve dolayısıyla yapılan bu dini yapı da zaman içinde bir anıt olarak kabul görmüş..
Nice ile ilgili yazılarda bolca Castel Plage tavsiyesi göreceksiniz. Mekanı kötülemek gibi bir amacım asla yok, ama plajın denize girilen bölümü dik açılı olduğundan fiziksel olarak çok rahat olduğunu söyleyemem.. Neticede Alpico henüz 3,5 yaşında olduğundan, biz daha düz ayak bir plaj tercih etmiştik. Diğer yandan çocuksuz zamanlarda şehirde olsaydık, Castel'in kayalık bölümünden denize girmek de isterdik açıkçası...
ÇEVRE GEZİLER:
Nice şehri, gezginlerin pek hoşuna giden bir özelliğe sahip. Bu özellik başlı başına bir şehir deneyimi sunması yanında, 20 dakika ile 1 saatlik uzaklıklar arasında hepimizin to do list'inde yer edinen ikonik şehirlere olan yakınlığı.. Bu yakınlık sayesinde plaj alternatiflerinde de bahsettiğim gibi; Cannes, Antibes, Menton ve Monaco (kendisi bir ülke aslında) ziyaretleri yanında, bir parça daha ileri giderek Saint Tropez'e kadar ulaşabiliyorsunuz.. Bir taş ile üç/beş kuş vurmak gibi resmen...
Yeterli vaktiniz varsa; Nice'e yakın kasabaları da detaylıca gezmeniz aynı şekilde çok çok kolay ve keyifli oluyor. Ülkenin öyle iyi bir tren ağı var ki; bu ağ sayesinde araç kiralaması yapmanız bile şart değil diyebilirim. Yine plaj alternatiflerinde bahsettiğim, ama plajları kadar sokaklarıyla da görülmeye değer Villefranche, Cap Ferrat ve Eze Village radarınızda olsun mutlaka. İç bölgelerde konumlanmış nefis köyler St. Paul de Vence, Sainte-Agnes'i de es geçmeyin derim..
Provence'i oluşturan nefes kesici köyleri gezmek için ise sanıyorum ki başlı başına bir seyahat planı yapmak gerektirir. Bizim seyahat süremiz 10 gün olmasına rağmen, bu süre yalnızca Nice ve çevresi için (o da kısmen) yeterli olmuştu.. Diğer yandan bizim de dileğimiz bahar aylarında lavanta kokulu bir başka seyahat ile Provence deneyimi yaşamaktı. Eğer sizin uzun bir Avrupa seyahati planınız var ise bu bölgeyi detaylıca incelemenizi önerirken, bu tip bir seyahat için araç kiralamanın da sart olduğunu hatırlatmak isterim..
Nice'e geri dönersek; tahmin ettiğimizden daha büyük bir şehirdi, ama yürümeyi çok seven bir çift olarak, Alpcan'ın puset hayatı da henüz sona ermediğinden şehri toplu taşıma araçlarını kullanmadan yürüyerek ve gönlümüzde keşfettik diyebilirim..
Toplu taşımayı yalnızca çevre şehir ve kasabalara gittiğimizde ve genellikle de tren olarak kullandık ilk seyahatte. İkincisinde ise artık bölgeye daha hakim olduğumuzdan alternatif şehir yollarını da denemek adına otobüs tercih ettiğimiz adresler oldu.. (Örneğin; Villefrench ve Eze'e tren yerine otobüsle giderken yol bize enfes panoromik deniz manzaraları sundu, bayıldık!)
Trenlerin de otobüslerin de son derece medeni şartlarda hizmet verdiğini söyleyebilirim. Zamanlamaları da mükemmeldi.. Bu nedenle normal şartlarda araç kiralayı tercih etmemize rağmen, bu seyahatin hiçbir anında araba kiralamayı aklımıza getirmedik..