Serinin ilk postunu okuyanlar, seyahatimizi Nice merkezli planlamamın ana sebebinin sanat müzeleri olduğunu hatırlayacaktır.. Listeye Musee Picasso ile enfes bir tik attıktan sonra tüm heyecanımızı Chagall ve Matisse müzelerine odakladık diyebilirim. Alpico her sabah "Bugün Chagall mı anne? Yoksa Matisse mi?" diye uyandığından, bu sabah onun heyecan katsayısı daha da yüksek diyebilirim..
Sabah erkenden evden çıkıp önce rutin kahvaltımız için Cours Saleya'ya gidip bol bol meyve alışverişi yaptık yol arkadaşım ile.. Daha sonra da hafif bir kahvaltı icin Comptoir Central Electrique'e doğru uzandık.. Karnımız tok ve keyfimiz çok yerindeyken başladık yürümeye, zira bugünki planımız yürüyüş rekorumuzu kırmaktı. Her gün 20.000 adımın az da olsa üzerine çıkmaya alıştığımızdan Alpico çıtayı iyice yukarı taşıdı ve hedefimizi 30.000 adım olarak belirledi.. Hayırlısı :)
(Comptoir Central Electrique Adres : 10 Rue Bonaparte)
Marc Chagall ve Henri Matisse müzeleri Nice'in en şık semti Cimiez tepelerinde bulunuyor. (Daha kolay anlaşılması için; tren garı sonrası yükselen tepelik bölge olarak düşünebilirsiniz kendisini..) Gerçekten uzun ve yorucu bir yürüyüş olacak bizim için, ama farklı mimarisi ve bol yeşiliyle şehrin bu bölümü beni çok mutlu edecek, biliyorum... Alpico için de yolu keyifli hale getirecek muhabbetlerimiz, oyunlarımız ve de meyvelerimiz mevcut. Aslında 15,17,20 ya da 25 nolu otobüslere binip Matisse Müzesi önünde inmek de mümkün, ama bizim açımızdan işin güzelliği semti yürüyerek keşfetmekte…
Gerçekten keyifli başlıyor yürüyüşümüz. Mozart isimli bir apartman görüyoruz mesela ve Alpico “aaa Mozart burada mı oturuyor. Yok yok o şimdi ölük, eskiden oturmuş” diyor ve ben bayağı kahkaha krizine giriyorum.. Sonra o anın bir fotoğrafını çekip an'ı anılarımıza mühürlüyorum ve Mozart hakkında tatlı tatlı konuşarak yürümeye devam ediyoruz.. Bir ara "Anne Mozart bir süper kahraman, çünkü çok güzel müzikler yapmış" diyor.. Bayılıyorum.
Böyle tatlı tatlı yürürken, sıcaklık da iyice artmaya başladığından zorlanmaya başlıyoruz haliyle. Henüz sabah saatleri sayılır ama Alpico, Musee Marc Chagall'a vardığımızda gerçekten yorgun ve bir parça da mutsuz.. Elbette öncelikli hedefim onun keyfini yerine getirmek ya da daha doğrusu keyfinin yerine gelmesi için uygun bir ortam yaratmak... O nedenle müzenin şirin ötesi ve zeytin ağaçları gölgesinde kalan kafesinde biraz oturup enerji depoluyoruz..
Marc Chagall ve Henri Matisse müzeleri Nice'in en şık semti Cimiez tepelerinde bulunuyor. (Daha kolay anlaşılması için; tren garı sonrası yükselen tepelik bölge olarak düşünebilirsiniz kendisini..) Gerçekten uzun ve yorucu bir yürüyüş olacak bizim için, ama farklı mimarisi ve bol yeşiliyle şehrin bu bölümü beni çok mutlu edecek, biliyorum... Alpico için de yolu keyifli hale getirecek muhabbetlerimiz, oyunlarımız ve de meyvelerimiz mevcut. Aslında 15,17,20 ya da 25 nolu otobüslere binip Matisse Müzesi önünde inmek de mümkün, ama bizim açımızdan işin güzelliği semti yürüyerek keşfetmekte…
Gerçekten keyifli başlıyor yürüyüşümüz. Mozart isimli bir apartman görüyoruz mesela ve Alpico “aaa Mozart burada mı oturuyor. Yok yok o şimdi ölük, eskiden oturmuş” diyor ve ben bayağı kahkaha krizine giriyorum.. Sonra o anın bir fotoğrafını çekip an'ı anılarımıza mühürlüyorum ve Mozart hakkında tatlı tatlı konuşarak yürümeye devam ediyoruz.. Bir ara "Anne Mozart bir süper kahraman, çünkü çok güzel müzikler yapmış" diyor.. Bayılıyorum.
Böyle tatlı tatlı yürürken, sıcaklık da iyice artmaya başladığından zorlanmaya başlıyoruz haliyle. Henüz sabah saatleri sayılır ama Alpico, Musee Marc Chagall'a vardığımızda gerçekten yorgun ve bir parça da mutsuz.. Elbette öncelikli hedefim onun keyfini yerine getirmek ya da daha doğrusu keyfinin yerine gelmesi için uygun bir ortam yaratmak... O nedenle müzenin şirin ötesi ve zeytin ağaçları gölgesinde kalan kafesinde biraz oturup enerji depoluyoruz..
Marc Chagall Müzesi; resim, çizim, heykel ve vitraylarıyla en kapsamlı Chagall koleksiyonu kabul ediliyor. Benim de en sevdiğim ressamlar listesinin başında kendisi var, zira hayat rengim saydığım maviyi Chagall öyle büyük bir maharetle kullanıyor ki; maviye yeniden aşık oluyor ve inanılmaz yükseliyorum onun eserlerine bakarken.. Birçok resminde mutlu bir kadın ve erkek el ele gökyüzüne uçarak nefis bir izleme sunarken insanlığa, benim yalnızca mavisine bakarken yükselmemem mümkün mü....?
Chagall, Yahudi kökenli Rus-Fransız bir ressam. İzlenimcilik akımı sonrasında gelen modern sanat hareketinin önemli temsilcilerinden biri kabul ediliyor. Hoş, Chagall yaşamı boyunca bir akımın parçası olmayı tercih etmemiş ve özellikle gerçeküstücülerden gelen çağrıyı geri çevirmiş de bir sanatçı. Geçirdiği fakir, ama huzurlu ve mutlu çocukluk dönemi onun resimlerinde gerçekten hissediliyor. Kesinlikle umut saçan bir yanı var resimlerinin.. İnsanlara aşık, onlara yakın, acılarını bilen ama ne olursa olsun umudu hep yüksek tutmak gerektiğine inanan bir yapısı var gibi hissediyorum ayrıca... Yaşamı boyunca resimlerine bu ruh halini yansıtarak taçlandırmış adeta...
Zamanında Kudüs'te bir hastanenin sinagog camlarını boyadıktan sonra, Altı Gün Savaşı’nda hastane ciddi zarar görünce hastaneye bir mektup yazıp "Pencereler hakkında endişelenmiyorum. Endişelendiğim tek şey İsrail'in güvenliği. İsrail'i rahat bıraksınlar, ben de daha güzel pencereler yapayım." demiş biri… Ayrıca şu nefis cümle de onun değerli kalbinden kopup kalemine erişmiş "Yaşamımızda, tıpkı bir ressamın paletinde olduğu gibi tek bir renk vardır ve bu renk yaşamın ve sanatın anlamıdır. Sevginin rengini kastediyorum."
Müzede Alpcan'ın en çok ilgisini çeken detay, İsa'nın çarmıha geriliş sahneleri oluyor. Evet, Yahudi bir ressam için şaşırtıcı bir detay aslında bu, ancak Chagall, Yahudi düşmanlığına karşı bir tepki olarak resimlerinde İsa ve onun çarmıha geriliş sahnelerini fazlaca kullanmış bir sanatçı. Alpico'nun bu ani gelişen merakı için hazırlıklı değildim açıkçası, ama konu üzerine temkinli açıklamalar yapmaya çalıştım kendimce. Sonrasındaysa "anne keşke inandıklarını kötü insanlara anlatmasaydı, o zaman kimse ona bu kötülüğü yapmazdı" cümlesini kurdu.. Güzel aklını şu an buna yormamasını, bu konuyu ileriki yıllarda detaylıca konuşabileceğimizi ve aslında tüm dinlerin temelinde sevgi ve saygı olduğundan, onun da hep bu yönde yaşamaya çalışmasını söyledim kendisine...
Chagall’ın yaşarken kendi sergisini (bu denli kapsamlı olarak) açan ilk isim olduğunu öğrendiğimizde şaşırıyor, ama onun adına mutlu hissediyoruz Alpico ile... Genel olarak sanatçılara yaşarken verilmeyen değeri çeşitli örneklerle anlatmaya çalışıyorum. Sonrasında favori olarak belirlediğimiz Chagall eserinin bir kopyasını almak ve yaşadığımız deneyimi somutlaştırmak için müzenin mağazasına geçiyor ve günün ilk müzesini tamamlıyoruz.
Müze çıkışında yine müzenin bahçesindeki zeytin ağaçlarının gölgesine sığınıyoruz. Hem soluklanıyor hem de notlarımıza önemli birkaç bilgiyi eklerken keyfimize bakıyoruz... Bu notlardan biri de; Paris operasının tavanında bulunan Chagall çalışması mesela.. Paris ve müzeler ziyareti yaptığımızda bu güzel eseri de deneyimleyeceğiz dilerim.. ;)
Chagall ziyareti sonrası, yeniden tırmanışa geçip, bakmaya doyamadığımız bahçeler ve uzun boylu palmiye ağaçlarını seyrederek Villa Arene içinde bulunan Musee Matisse'e varıyoruz. Alpico koşar adım ve benden evvel giriyor içeri, bana da o anı elbette fotoğraflamak düşüyor..
Hanry Matisse, 20.yy'ın en önemli ressamlarından bir diğeri. Bilmem doğru mu ama, Nice halkının en çok Matisse’e kıymet verdiği söyleniyor.. Müze, Matisse'in Nice'te kaldığı süre içinde yaptığı eserler için kurulmuş aslında. Daha sonra ailesi de ellerinde olan eserlerib bir bölümünü bu müzeye eklemişler. Bu nedenle de müzedeki eser sayısı oldukça yüksek...
Matisse'in renkleri ne denli büyük bir ustalıkla kullandığını (bu ustalık Akdeniz renklerinin ışığını resimlerine uyguladığında ortaya çıktı deniyor) dünya gözüyle deneyimlemek, eserlerine bu kadar yakın olmak hakikaten benim için de harika bir deneyim oluyor, zira şunu fark ediyorum ki; bu seyahat öncesi Matisse hakkında ismi, biraz belli başlı eserleri ve sağlıksız günlerindeki Nice etkisi dışında pek de bir bilgim yokmuş.. Ancak bu ziyaret sonrası Picasso ve Kandinsky ile birlikte modern sanatın en büyük temsilcilerinden biri olarak kabul görmüş olmasının nedenlerini de daha iyi anlamış oldum. Bu arada müze Matisse'in tabloları dışında, seramik, heykel ve duvar süslemelerini de kapsıyor. Hatta hasta olduğu son dönemlerinde, tonton çehresiyle sallanan sandalyesinde oturup kestiği kağıt eserlerini de görebiliyorsunuz müzede.. Ayrıca çalıştığı renk paleti de müzede sergilenen enfes bir hatıra diyebilirim..
Bu serüven de bittiğinde Alpcan, favori ressamının Matisse olabileceğini söylüyor.. Gezdiğimiz müzeleri sıralamaya sokmaya yanaşmıyor aslında, ama Matisse'in önüne "Tonton Amca" ekleyerek ona olan sempatisini de belli etmeyi atlamıyor. Müze çıkışında yine bir mağaza alışverişi yaparak hem favori eserlerimizin kopyalarını hem de Matisse'in kullandığı tüp boyaların benzerlerini satın alıyoruz Alpico için, zira müze çıkışında bir dolu eserin benzerlerini çizme fikri uçuşup duruyordu dilinde.. Çok mutluyduk... Çok!
Sevgiler
lulu
x
NOT: Cimiez semtinde ayrıca Matisse Müzesi'nin hemen yanında Cimiez Manastırı bulunuyor. Manastırın önündeki park alanıysa eski Roma dönemi arkeolojik sit alanı ilan edilmiş ve küçük bir amfitiyatronun kalıntılarına sahip. Gezmek isterseniz keyifli bir tur olabilir..
Serinin diğer postları için;
Vol.1: Seyahat Planları
Vol.2: Villafranche
Vol.2: Villafranche
Vol.4: Antibes and Musee Picasso