2012 yılının ilk deniz tatili için planlarımı netleştirdiğim şu günlerde, benim gibi yaz tatili planı yapanlar ve özellikle de Yunanistan'ın hangi adasına gitsek diye düşünenler için 2010 yazında ziyaret ettiğimiz nefis bir adanın notlarını paylaşmak istiyorum..
Paros Adası'na ilk kez henüz iki aylık hamileyken -biraz çılgınca bir karar gibi görülmüştü herkese- gitmeye karar vermiş ve her zamanki gibi adaya gitmeden önce ve sonrasına da Atina şehri ziyaretini sıkıştırmıştık.. İstanbul'dan Atina'ya uçacak, Yunan dostlarımızla özlem giderecek ve sonrasında da Efie'nin de yazlık evinin bulunduğu ve senelerdir ondan dinlemeye doyamadığım Paros'a doğru feribot ile yol alacaktık..
Paros, Yunanistan sınırları içindeki en popüler adaları kapsayan Kiklad grubunun bir üyesi.. Şıkır şıkır kristal sular, upuzun kumsallar, bir Yunanistan klasiği olan mavi-beyaz evlerin şirin mimarisi ile görsellerde görmeye alıştığımız karelerin tamamını sunuyor bu grubun adaları... Popülerlikte bir dünya markasına dönüşen Mykonos bu adalar grubunda yer alıyor.. Mykonos dışında da enfes adaları var elbette grubun. Belki onun kadar popüler değiller, ama en az onun kadar güzel sahillere sahipler hepsi de... Gastronomik açıdan ise Mykonos bir dünya harikasıysa, diğer Kikladlar da lokal açıdan tam bir gastronomi cenneti kabul edilebilirler.. Bu grup adaları içinden yalnızca Santorini diğerlerine göre daha farklı bir coğrafyaya sahip, ancak onun da ana odak noktası yüzmek değil de adanın daracık sokaklarını, ruhunu ve gün batımı keyfini yaşamak... Uzun lafın kısası; her neresi olursa olsun Yunanistan sınırlarında olmak birbirine yakın ve doyulmaz deneyimler yaşayıp, bu deneyimleri bir ömre yetecek hatıralara dönüştürebilmek demek...
Bir de mitolojik not ekleyelim bu grup adalarına.. Yunan mitolojisine göre Kikladların oluşumu deniz tanrısı Poseidon'un Kiklad perilerine öfkelenmesi ve bu öfkeyle onları adalara çevirmesi şeklinde anlatılır.. Hikayenin de hakkı var.. Görünen o ki; adaların hepsi de bir peri kızı kadar güzeller...
Gelelim Paros'a.. Özellikle yoğun yaz dönemi adayı Avrupa şehirlerinden binlerce kişinin ziyaret ettiği söyleniyor.. Bizim ülkemizde ise (şu an için) Paros yabancı bir adres ve pek keşfedilmiş gibi durmuyor. Ancak biliyorum ki; çok yakın yıllar içinde Yunanistan'ın birçok adası gibi Paros da Türk gezginler tarafından keşfedilecek ve de çok sevilecek, zira bu adada bir deniz tatilinden beklenen her şey mevcut. İster sakin ve romantik bir tatil, ister gece ve gündüz çılgın partilerle dolu saatler... Paros her doz hareketliliğe sahip diyebilirim, ayrıca hangi tatil şeklini tercih ederseniz edin, Paros'ta daima özenli ve lezzetli bir mutfak bulacak ve mükemmel plajlarda yüzeceksiniz..
U L A Ş I M
Paros Adası'na Atina aktarmalı iç hat uçuşlarıyla ya da bizim gibi Pire Limanı'ndan kalkan feribotlarla ulaşabilirsiniz. Pire'den kalkan büyük yolcu feribotları adaya 4,5 saatte varıyorken, hızlı feribotlar ile bu seyahat 3 saat 15 dakika gibi bir süreye inebiliyor. Tabi bu iki feribot arasında bir fiyat farkı da oluşuyor.. Tavsiyem yaz dönemi için biletlerinizi online olarak almanız, zira Paros feribotları Mykonos'a da gittiğinden her daim çok çok yoğun oluyorlar..
Paros Adası'na Atina aktarmalı iç hat uçuşlarıyla ya da bizim gibi Pire Limanı'ndan kalkan feribotlarla ulaşabilirsiniz. Pire'den kalkan büyük yolcu feribotları adaya 4,5 saatte varıyorken, hızlı feribotlar ile bu seyahat 3 saat 15 dakika gibi bir süreye inebiliyor. Tabi bu iki feribot arasında bir fiyat farkı da oluşuyor.. Tavsiyem yaz dönemi için biletlerinizi online olarak almanız, zira Paros feribotları Mykonos'a da gittiğinden her daim çok çok yoğun oluyorlar..
Bu arada Pire Limanı dışında Rafina Limanı'ndan da kalkan Paros feribotlarına göz atabilirsiniz.. Bu Liman Pire'ye göre çok daha küçük olduğundan, sabah karmaşası çok olmuyor..
4,5 saatlik araç ve yolcu taşıyan feribotların detayları için Blue Star Ferries; hızlı feribotlar için ise Hellenic Seaways ya da Seajets firmalarının web sitelerini kontrol edebilirsiniz..
Keyifli bir Ege Denizi yolculuğu sonrası adaya ulaştığınızda gözünüze çarpacak ilk detay; feribot iskelesinin hemen karşısında bulunan ve Paros Adası için ikonik bir fotoğraf karesi sunan değirmenler olacak...
Paros Limanı yani feribotların yanaştığı ana liman Parikia bölgesinde bulunuyor. Eğer bu bölgede konaklamak isterseniz ada geneline göre biraz daha uygun fiyatlarla konaklama yapmanız mümkün oluyor, ancak daha turistik kalıyor denebilir.. Ayrıca Parikia'da plaj konusunda çok iyi bir tercih hakkınız yok denebilir.. Aslında uzun ve geniş bir plaja sahip Parakia bölgesi ama tam aradığınız ada suyu berraklığına sahip olduğu söylenemez.. Kötü değil elbette, ama bizim hayalimiz bu değil diyelim...
Parikia'da limanın en solunda Livadia Beach diye anılan sahilde Tango Mar adında bir işletme var. Adadan ayrılmadan önceki son günümüzü, hatta bir tam günümüzü bu işletmede geçirdik biz.. Temiz, derli toplu ve mutfağı lezzetli bir işletmeydi.. Denizi de gayet tatmin ediciydi, her ne kadar sahili biraz dar olsa da... Ancak işletmenin güzel yanı bahçesindeki yeşillikler üzerinde de geniş bir güneşlenme alanına sahip olmasıydı..
Parikia'da tarih meraklılarının görmesini tavsiye edeceğim bir önemli kilise mevcut. Panagia Ekatontapiliani Kilisesi 4 yy.da inşa edilmiş bir Bizans Kilisesi ve “The Church of 100 doors" yani 100 kapılı kilise olarak anılıyor. Yunanistan genelinde en iyi korunmuş kiliselerden biri olduğu söyleniyor kendisi için ve efsanesi de; kilisede 99 kapı olması ve 100. kapının ancak İstanbul yeniden Yunanlılara ait olduğunda bulunabileceği.. (ah sen yok musun İstanbul....)
Parikia'nın en güzel yanı ise, her köşesinden ayrı bir güzellik fışkıran daracık sokakları ve çarşısı.. Akşamları bu çarşıda keyifle dolanıp, yemek için de birbirinden lezzetli mekanlardan birini seçebilirsiniz...
Bir ada klasiği olarak ATV ya da motor kiralayıp adada 360 derecelik bir çember çizmek her ada ziyaretinde olduğu gibi Paros'ta da mutlaka diyeceğim belki de tek tavsiye. Beni hamile oluşum bile durdurmamıştı bu keyiften, ama durup düşündüğümde delilik olduğunu da farkediyorum; zira henüz iki aylık hamileydim ve bebek henüz tam anlamıyla anne rahmine tutulmuş bile sayılmıyordu. (Gençlik ve tüm diğer delikanlı şeyler..)
Neticede böyle bir çemberi motor, ATV ya da araba ile çizmek; adayı keşfetmenin en keyifli yolu oluyor kesinlikle.. Bu sayede en bakir ya da en vahşi plajlar yanında güneşin gözden yitirildiği en güzel gün batımı noktalarını da kaçırmamış oluyorsunuz...
NAOUSSA, Paros Adası'nın kuşkusuz ki en keyifli sahil kasabası.. Hem konaklamak için tercih edilebilir güzellikte hem de gece hayatı açısından son derece hareketli bir bölge. Barlar, tavernalar ve gece/gündüz durmaksızın süregiden nefis bir çoşku var adanın bu bölgesinde. Hatta Naoussa için tüm Kiklad Adaları içindeki en güzel kasaba diye bahsediliyor ki; böyle söyleniyorsa vardır bir bildikleri..
Naoussa'da mutlaka limanı çevreleyen tavernalarda yemek yemeli ve dar kasaba sokaklarında kaybolmalısınız diyebilirim. Eğer balık ürünlerinde farklı tatlara da açıksanız güneşte kurtulmuş ve tuz ile pişirilen Guna Fish denemek için de adadaki en ideal yer burası. Yanına da pek az bilinen Souma içebilirsiniz.. Kendisi yine üzümden elde edilen yüksek alkollü bir içecek.. Hatta üzümleri deniz suyu ile mayalarlarmış soumayı hazırlarken.. Eğer yemeğiniz yanında terci etmezseniz dahi, bir shot yapmayı ihmal etmeyin derim..
Siparos tam merkezde değil, ama Naoussa'ya yakın ve en iyiler arasında adı geçen restoranlardan biri.. Tam olarak limanda olmayı tercih ederseniz; benim favorim Barbarossa, Efie'ninki ise Marios. Koktely ya da gecenin yemek sonrası devamı için Somaripa ve Comeback notlarınızda olabilir, zira iki mekan da enfes kokteyller hazırlıyor..
Paros hakikaten nefis plaj seçeneklerine sahip bir ada. Bitmeyen partileriyle Mykonos'u anımsatanlardan, daha sakin ama organize olan kendi halindeki plajlara kadar aradığınız her kriterde işletme bulunuyor Paros'ta. Ve elbette onlarca bakir ve keşfedilmeyi bekleyen sahilleri de mevcut...
Parakia'yi merkez olarak düşünürsek, adanın saat yönündeki tüm plajlarında uzun ya da kısa, ama mutlaka ıslandık sevgiliyle. Mastrelo, Kolimbithres, Monastiri, Santa Maria, Ambelas, Molos Bay, Piso Livadi (minicik ama enfes bir balıkçı kasabası), Pounda, Chrisi Akti, Farangas Bay, Aliki Bay, Parasporos....
Kolimbithres için adanın en farklı ve en ünlü plajı diyebilirim.. Tüm popülerliğine rağmen de oldukça sakin bir kum plaj burası ve heykel gibi özenle yontulmuş gibi duran granit kayalarla çevrilmiş durumda. Rüzgar ve dalgaların bin yıllar içinde ortaya çikardığı bu güzellikler hakikaten ıskalanmaması gerekiyor.. Ayrıca kayaların güzelliği enfes bir su berraklığıyla birleşiyor ve bu sayede ilginç bir plaj deneyimini sunuyor ziyaretçilerine. Organize bir plaj elbette, ama tercih ederseniz kayaların üzerinde de sere serpe de vakit geçirebiliyorsunuz..
Santa Maria bizim sevgili ile en sevdiğimiz plajlardan biri oldu. Naoussa'ya yakın plajlardan biriydi Santa Maria ve daha çok rüzgar sörfü ve diğer spor aktiviteleri için kullanıldığını öğrendik. Organize bir plajdı ve gün içinde yararlanabileceğimiz lezzetli bir tavernası vardı. O günün rüzgar yönü sayesinde Santa Maria'nın suları son derece durgundu ve bize hiç unutamayacağımız bir plaj günü armağan etti..
Farangas tatlı bir plajdı, ama işletmesi denizinden çok barı ile de ön plana çıkmıştı.. Sevgili birkaç saat ayırdığımız plajda keyifli bir kokteyl denemesi yaptı, mutluydu da...
Golden Beach ise kesin ve net adadaki favori plajımız oldu! Suyun rengi inanılmazdı, plaj işletmesi çok başarılıydı ve yemekleri de bizi aşırı tatmin etti.. Burada bir tam bir gün geçirip, plajın tüm güzelliklerinin keyfine vardık diyebilirim.
Revize Bilgi 2020: Bizim ilk seyahatimiz sonrasında Golden Beach'in az ötesinde bir de New Golden Beach ortaya çıkmış.. Onu da notlarınıza alabilirsiniz..
Punda Beach Club adanın gördüğümüz kadarıyla en hareketli plajıydı. Öğleden sonra partileri pek meşhurdu, ama bizim o kadar da ilgimizi çekmedi; zira partileri Mykonos kadar çılgın görünüyor olsa da dekor olarak Mykonos işletmelerinin yanından bile yaklaşamazdı.. Denizi de bizi çok cezbetti diyemem, ama belli ki bu işletmeye gidenlerin deniz çok da umurunda olmuyordu... Yalnız işletmenin girişindeki karşılama alanında bulunan geveze papağanlarını aşırı tatlıydı, zaten kendisi ada genelinde pek meşhur bir karakter...
Lageri bakir plajlar içinden en sevdiğimiz oldu. Sabah erken bir saatte uğradık bu plaja, deniz henüz derim bir uykudayken.. Çok çok keyifliydi hakikaten..
Aliki, adada deniz kenarında yenecek lokal bir öğle yemeği için enfes bir adres.. Mouragio ise notlarınızda olmaya değecek kadar leziz bir fish tavern.. Kendi tekneleri ile tuttuğu balıkları servis eden, tazecik ve çıtır çıtır kalamarlarına doyulmayan kendi halinde bir durak kendisi.. Denizin hemen üzerinde konumlanmış olması sayesinde yalnızca öğlen değil akşan yemeklerini de anlamlı kılabilecek bir nokta..
Piso Livadi; çok ama çok uzun zamandır yüzdüğüm en huzurlu denizdi benim için.. Bu hissi içinde bulunduğum hamilelik sürecinin duygusal yükselişleri mi belirledi, yoksa deniz suyunun o kadifemsi dokunuşları çok mu şefkat doluydu tam bilemiyorum ama verdiği his derim bir huzurdu, bunu çok iyi hatırlıyorum. Küçücük bir balıkçı kasabasıydı Piso Livadi ve kendi halinde bir güzelliği vardı.. Aslında yalnızca bir öğlen yemeği için ziyaret etmişken, hem yemek hem deniz hem de kısa bir şekerleme fırsatı bulduk küçük sahilindeki ağaçların altında.. Yeri ayrı bizde..
Paros seyahati zamanları blog yazmadığımdan restoranın ismi de aklımda kalmamıştı, ama şimdi Piso Livadi restoranlarına göz atınca, denizin hemen yanı başında yediğimiz o unutulmaz öğle yemeğini Markakis'e borçlu olduğumuzu hatırladım. Amacımız taze balık ve deniz ürünleri yemekti, öyle de oldu elbette.. Klasik balıkçı kasabası menümüzü sipariş etmiştik.. Taze balık tercihimiz Marides olmuştu. Bu balık sardalya benzeri bir lezzete sahip ve doğru kızartıldığında çok keyifli oluyor yemesi.. Yanında yumuş yumuş bir ahtapot, tereyağında karides, kalamar ve Yunan salatası! İşte bu sofra cennet değil de ne sevgili okur?!
Not: Piso Livadi'de bizim Yunanlıların favori restoranı yıllardır Ouzeri Halaris. Onu da bir başka Paros ziyaretinde deneyimleyeceğiz umarım..
Paros'un kıyı köyleri dışında adanın iç kesimlerine yayılmış ve enfes karelerle göz hafızanızı şenlendiren köyleri bulunuyor.. Bu köyler içinden favorimiz; bir dağ köyü olan LEFKES. Uzun uzun saatler geçirmedik aslında Lefkes'te, ama daracık sokaklarında telaşşızca dolaştık, minik meydanında sevgili frappesini içti, ben de taze meyvemi yedim ve tüm bu kısa zaman içinde aramızda tatlı bir bağ oluşuverdi Lefkes ile.. Cafe Marigo ise aşırı lokal hali ile inanılmaz tatlı bir köy mekanı olarak kalbimize kazındı... Burada mutlaka soluklanın..
Paros'un kıyı köyleri dışında adanın iç kesimlerine yayılmış ve enfes karelerle göz hafızanızı şenlendiren köyleri bulunuyor.. Bu köyler içinden favorimiz; bir dağ köyü olan LEFKES. Uzun uzun saatler geçirmedik aslında Lefkes'te, ama daracık sokaklarında telaşşızca dolaştık, minik meydanında sevgili frappesini içti, ben de taze meyvemi yedim ve tüm bu kısa zaman içinde aramızda tatlı bir bağ oluşuverdi Lefkes ile.. Cafe Marigo ise aşırı lokal hali ile inanılmaz tatlı bir köy mekanı olarak kalbimize kazındı... Burada mutlaka soluklanın..
Vakti olanlar ve ilgili olanlar için trekking rotası kabul edilen Prodromos Köyü'ne Lefkes'ten yürüyerek geçiliyor.. Bunu da eklemiş olayım..
Lefkes'e yakın ve yine çok sevimli bir köy olan Kostos, köyün hemen girşindeki sevimli kilise ve kilisenin yan sokağına doğru bisikletini taşıyan minik Yunan kız çoçuğu ile aklımıza kazınan bir kare oldu...
Kostos, koru içine adeta serpiştirilmiş gibi duran bir dağ köyü.. Adını da bu bölgede yetişen ve aynı ismi taşıyan Kostos çiçeğinden gelirmiş..
Yunanistan'da bazı adaların hemen yanı başında bir minyatür ada daha bulunur ve o adalar genel olaral ana adanın isminin önüne "anti" eklenerek isimlendirilir. Paros adasının hemen yanında da böyle minik bir adacığı bulunuyor. Yani Antiparos'u.
Antiparos'a ister konaklamalı ister Parikia ve Pounta'dan kalkan tekneler ile günlük olarak ziyaret edelebilen bir adacık. Her yarım saatte bir, küçük tekneler kalkıyor 15 dakika içinde sizi Antiparos'a ulaştırıyor. (Parakia'dan yaklaşık 30 dakika kadar sürüyor yolculuk, Pounta'dan ise 5/7 dakika..)
Bu adayı Paros'un tam olarak minyatürü gibi düşünebilirsiniz. Özellikle yaz başı ve sonlarında eşsiz bir sakinliği olduğunu ve birçok turist için bir inziva noktası olarak kabul edildiğini söylüyorlar ki; biz de haziran ayında adayı ziyaret ettiğimizden bu keyifli sakinlikten nasibimizi aldık diyebilirim.. Arnavut kaldırımlarına begonviller saçılmış pitoresk sokakları, rengarenk süslenmiş beyaz evleri, minicik taverna ve kafeleriyle çok çok keyifliydi ada, ama aklımıza kazınan en net görüntü; adanın hemen hemen her noktasında gözümüze çarpan ipe dizilip kurutulan ikonik ahtapotlardı diyebilirim. Bir de adanın sevimli ev sahipleri olarak bahsedilen, hop denizde hop karada gördüğünüz şirin kazları...
Bu güzel ada elbette zaman içinde birçok ünlü isim tarafından da keşfedilmiş. Eşinin Yunan kökenli olması nedeniyle ülkeyi çok daha yakın tanıyan ve bir Yunan sevdalısı olduğunu bildiğimiz Tom Hanks'in de Antiparos'ta bir yazlık evi bulunuyormuş mesela.. Onun dışında yaz aylarında yüzlerce tekne de ada çevresine demirleyip, ada sokaklarının ve denizinin keyfine varıyormuş.
Ada içinde gezmenin yanında, vaktiniz var ise küçük tekneler ile ada çevresinde de dolanmanızı tavsiye edebilirim. Biz bu aktiviteyi deniz o gün fazla rüzgarlı olduğundan yapamamıştık ne yazık ki; zira ben dalgalı denizden çok çekiniyorum... Mağara içlerine girmek konusunda da sıkıntım olduğundan aynı şekilde Antiparos Mağarası'nı da ziyaret edemedik biz. Oysa sarkıt ve dikitlerini çok görmek isterdim.. Aslında geçmişte birçok seyahatte yer altı mağarası ziyaret etmiştim, ama belki de hamilelik hormanlarının verdiği ekstra bir reaksiyondu bu.. Ben de kendime eziyet etmemeyi, şartları zorlamamayı tercih ettim..
2010 yılı için konuşursam; adanın organize bir plajı yoktu ve bu yüzden de ihtiyacımız olan her şeyi yanımızda götürmüştük biz.. Ama bu durum bu şekilde devam etmez diye düşünüyorum; zira Paros ve Antiparos, Mykonos'un arkasından en hızlı popülerlik kazanan Yunan adalarından....
Paros, en azından şu postu yaptığım yıllar içinde, Kiklad grubu adalarının en popüler ikilisi Mykonos ve Santorini kadar yoğun bir kalabalığa sahip olmayan ve bana kalırsa tüm Kikladlar içinde bir inci tanesi gibi parıldayan enfes bir ada..
Bir sonraki Paros seyahatimizde Alpcan da yanımızda olur diye çektiğimiz fotoğraf ile kapatıyorum bir seyahat yazısını daha.. O fotoğraf çekindiğinde cinsiyeti bile belli değildi aslında, ama biz evelden ezelden bir Alpcan hayalini yaşıyor ve içten içten onun geleceğine inanıyorduk sevgiliyle...