Öne Çıkan Yayın

PUGLIA - Itria Vadisi

4 Mayıs 2016 Çarşamba

BELGRAD - Şehir Rehberi


Merhaba yeniden!

Belgrad son dönemlerde seyahat tutkunları için nefis bir alternatif oldu, zira bir yandan şehrin lezzetleri gidenler tarafından ballandırılarak anlatılıyorken, diğer yandan da vizesiz seyahat ediliyor oluşu şehri hepimizin gözünde daha da cazip kılıyordu..

Açıkçası benim de tatil planım vizesiz bir dönemime denk geldiğinden, Belgrad biletimi gerçekten de bir çırpıda ve tereddütsüz kestirdim. Hem düşünmeye, hissetmeye ve bir şehri doyasıya yaşamaya hem de (bence en önemlisi) Sava ile Tuna nehirlerinin seviştiği ana şahitlik etmeye çok hazırdım.. Sanırım bu kadar ani karar vermenin en iyi yanı da; seyahat için gün kovalamak yerine kendimi bir anda uçakta bulmam oldu.

Yaklaşık bir yıl kadar gecikmiş olsa da bahar ve yaz ayları içinde ziyaret edebileceğiniz (bu vakitler kesinlikle çok daha keyifli olacaktır) şehri daha da fazla gecikmeden anlatmaya başlıyorum. İlk post şehir rehberi kıvamında.. İkincisi ise lezzet odaklı olacak.. 





Semt Semt Belgrad..

Bence bu şehir için söylemem gereken ilk şey; Belgrad'ı yürüyerek keşfedebilme özgürlüğünüz. Şehirde Zemun ve Ada Ciganlija dışındaki tüm bölgelere kolayca yürüyerek ulaşabiliyorsunuz.. Yürümek istemediğiniz noktalarda ise çözmesi pek basit bir şehir içi ulaşım hatları mevcut. Otobüs ve tramway duraklarında, duraklama yapacak aracın numaraları ve hatların gideceği istikamet/uğrayacağı bölgeler açıkça belirtilmiş durumda. Eğer tercihiniz taksi olacaksa, bu tercih Belgrad için son derece ekonomik bir seçim diyebiliriz, hatta bizim gibi uzak bölgeler ve havalimanı transferleri için bir durak taksisi ile anlaşırsanız ciddi bir zaman tasarrufu da yapmış olursunuz. Şehrin biz metropolden gelmiş ziyaretçileri için ulaşım anlamındaki en büyük avantajı ise trafiksiz yaşamı.. Trafiksiz, stressiz ve kesinlikle korna kullanılmayan caddelere sahip bir şehir burası, yani bir İstanbullu için hayal gibi.. 

Belgrad; 1999 yılında kanlı bir savaş yaşamış ve bedellerini oldukça ağır ödemiş bir şehir. Çevresinde dolanırken, bir yanda savaşın ve komünizmin yoğun izlerini gözlemliyor, diğer yandan da gelişen, değişen, benim diyecek Avrupa kentlerinden bile daha medeni ve güvenli bir şehri tanıyor insan.. İletişim kurmadığınız takdirde en basit tabiriyle kimse kimsenin umurunda değilken, iletişim kurduğunuz ya da yardım rica ettiğiniz anda dünyanın en sevecen, en sıcak ve en yardımsever halkı oluveriyorlar. İşte bu nedenle de bu şehirde nefis bir özgürlük duygusu kaplıyor insanın içini..


Stari Glad; şehrin eski yerleşim bölgesine verilen ad. Yaşanmışlık kokan tarihi binalarıyla size kendini kolayca sevdirecek ve bir yakınlık hissi verecek bir atmosteri var bu bölgenin. İsminden mütevellit İstanbul kapısından içine girilmesi pek bir havalı gelen Belgrad Kalesi'nin bulunduğu Kalemegdan da bu bölge sınırları içinde yer alıyor ve sizi Kalemegdan'a ulaştıran yollarda yerlere çizilmiş graffitileriyle son derece keyifli bir yürüyüş sunuyor...
 
Kalemegdan; nehir kıyısında olan ve tarihi kalenin de bulunduğu meydanına verilen isim. Şehrin önemli seyirlik yerlerinden birinin bu meydan olduğu rahatça söylenebilir, zira şehir manzarasına hakim bir tepede konumlanmış durumda. Ayrıca Osmanlı izleri taşıyan kale surlarının güzelliği de bu semti kesinlikle görülmeye değer kılıyor. Meydanda elinde güvercin tutan bir heykel göreceksiniz. Kendisi Victor Anıtı olarak anılıyor ve zamanında Avusturya Macaristan İmparatorluğu'nun hakim olduğu topraklara doğru bakıyor. Anıtın yapılış amacı ise, düşmana karşı ortaya konan bir güç gösterisi olarak kabul ediliyor.. 

Yine de benim için bu meydanın en ilgi çekici yanı; Tuna ile Sava nehirlerinin buluşmasını izleyeceğiniz en güzel nokta oluşu. Sırf bu müthiş doğa olayına şahitlik etmek için bile şehre gitmeye değer diyebilirim.. 

Kalemegdan hakkında bir de bonus bilgi vermek istiyorum; "nedense" çevremde çok az kişinin sevdiği (insanlar daha çok -çok anlaşılır nedenlerle- Federer'ci), ancak hayatı hakkında kısa da olsa bir araştırma ve okuma yaptıktan sonra beni kendine hayran bırakan disiplin timsali Sırp tenisçi Novak Djokovic Belgrad doğumlu. Kalemegdan surlarında dolanırken kesinlikle gözden kaçırmayacağınız her tenis kortunda antrenman yapmış, amacı uğruna değil ter dökmek adeta o kortları teriyle yıkamış biri kendisi. O yüzden, o kortlara öyle göz ucuyla değil de hissede hissede bakın derim.. 









Kalenin hemen yani başında bulunan Kalemegdan Park
şehrin tam olarak soluklanma alanı. Çimenlere yayılıp müzik dinlediğim, kimselere aldırmadığım, bir başıma süper şahane saatler harcadığım ve lokallerin de bu yolu çok sevdiğini gözlemleyebildiğim bir parktı burası.. Bence içinde park/parklar bulunan ferah bir şehre gidiyorsanız -ki Belgrad bu konuda tam bir cennet- yanınızda mutlaka kablosuz bir hoparlör olmalı..

Parkın içinde tarih meraklıları için; Anahtar Teslim Anıtı, Fransa Şükran Anıtı, Balıkçı Çeşmesi, Roma Kuyusu (hikayesi oldukça korkutucu), Sokullu Mehmet Pasa Çeşmesi ve Ruzica Kilisesi bulunuyor.

Bölge yakınında ayrıca, dehası Einstein’ın gölgesinde kalmış mucit Nikola Tesla’nın görülmeye değer müzesi, Balkanların en büyük Ortodoks Katedrali sayılan Sava Katedrali ve Sırp Ortodoksları için önemli ibadet yerlerinden biri kabul edilen St. Michael Katedrali de bulunuyor…

Nikola Tesla demişken; bu dahi adam şehirde bulunan müzesi sayesinde çok daha iyi tanınabilir ya da tanıyanlar bilgilerini pekiştirebilirler.. 450 rds gibi bir bilet ücreti ile Tesla'nın kişisel eşyalarını, günümüz teknolojisine ışık tutan dahiyane çalışmalarını ve hatta küllerini bile görmeniz mümkün oluyor.. Mimarisine bayıldığımız müze evine sol merdivenlerden girip, sağ merdivenlerden geri çıkmanızı ve iki merdivenin buluştuğu minik balkonda hatıra pozu vermenizi de bir turistik hareket olarak tavsiye ederim, zira bazı turistik hareketler net mutluluk garantili..



Skandarlija, Belgrad şehrinin bohem ve en kalabalık bölgesi.. Benzetmek gerekirse bizim Asmalimescit'imizin Arnavut kaldırımlı ve bir miktar da inişli çıkışlı hali denebilir kendisine. Bölge tarihi meyhaneleri ile ünlü ve budurum bu restoranlardan geleneksel ülke lezzetlerine kolayca ulaşabileceğiniz anlamına geliyor. Ancak altını da çizmek gerekir ki; bu semt şehrin gerçekten de en turistik ve kalabalık bölgesi, özellikle de geceleri.. Ama yine de görülmeye ve zaman geçirmeye değer olduğunu düşünüyorum. (Vaktiniz olur da sabahın ilk ışıklarında henüz kimseler uyanmamışken bu semtin sokaklarında dolanırsanız, eminim ki bohem havasını daha net hissedebilirsiniz..)

Bu arada çok tatlı bir bilgi; 70'li yıllarda Paris'in Montmartre semti ile ile Belgrad'ın Skandarlija'sı kardeş bölge ilan edilmiş ve Fransız sanatçılar şehre gelerek bu sokakta bir geçiş töreni düzenlemişler... 



Knez Mihajlova; Belgrad'ın alışveriş caddesi. Bir nevi bizim İstiklal’imiz gibi.. Caddenin bir ucunda Kalemegdan Parkı, bir diğer ucunda ise Cumhuriyet Meydanı bulunuyor. Bu iki uç arasındaki tüm ara sokaklar ise; yeme, içme mekanları ve mağazalar ile çevrelenmiş durumda.. Kalabalık, ama keyifli bir cadde diyebilirim ve enteresan bir şekilde bana kendini çok da turistik hissettirmedi.. Turist ve lokallerin iç içe girmiş olmasıdır belki de bana bu duyguyu veren ya da yaşam dinamiğini sevme nedenim... 



Republic Square yani Cumhuriyet Meydanı şehrin tam olarak merkezi kabul edilebilir. Meydandaki at heykeli ile ilgili ilginç bir detay var. Aslında atın üzerinde gördüğünüz heykel kişisi, Belgrad'ı Osmanlılardan kurtaran kahraman komutan Prens Mihailo. Gel gelelim, çok acı da olsa bu detaya rağmen halk heykelden sadece “at” olarak bahsediyormuş. (Bu durum, prens Sırbistan’dan sınır dışı edildiği için halk tarafından yok sayılması olarak yorumlanıyor) Meydana yakın bir konumda olan ve Prens Mihailo'nun eşinin adı ile anılan Prenses Ljubice Sarayı yine şehrin görülmeye değer yapılarından biri. Tam bir Balkan mimarisi örneği sayılan sarayın özellikle içindeki hamamı pek güzel deniyor..



Strahinjica Bana; Republic Meydanı’ndan kısa bir yürüyüşle ulaşılan upuzun bir cadde. Bizim Bağdat Cadde’mizin az daha dar olan versiyonu olarak düşünülebilirsiniz. Sabah kahvesi, öğle yemeği, akşam üzeri atıştırmalığı ve hatta aperitif keyfi için Belgrad gençliğinin takıldığı ve günün her saati yaşayan, şehrin en hareketli bölgelerden biri burası... Caddenin ara sokaklarında oldukça alternatif mekanlar bulunuyor. Bu arada cadde, gençlerin süslenip püslenip kendilerini göstermeyi sevmeleri nedeniyle "Silicon Valley" adıyla da anılıyormuş..



Tasmajdan, Vracar bölgesinde bulunan şehrin bir başka sevilesi park alanı. Uzun yürüyüşleriniz sonrası dinlenmek ve her fırsatta spor yapan dinamik bir halkı gözlemlemek için keyifli bir yer burası. Ayrıca parkın hemen yanı başında bir Ortodoks kilisesi olan St.Mark's Church bulunuyor. Dışarıdan bakıldığındaki görkemi kadar geniş bir iç hacmi olmayan, ama kilisenin diş bölümünde bulunan bölmelerinin şıklığı ile kendini bana hızlıca sevdiren yapının dış bölmelerinde mum yakmak ve dileklerinizi mum ışığına fısıldamak enfes bir ruhani an olabilir bence…

Vracar bölgesine gitmişken, eğer ilgi alanınıza giriyorsa; The Automobile Museum'a uğramanızı ve Bratislav Petwovic'e ait klasik araba koleksiyonunu görmenizi de tavsiye edebilirim.. Enteresan bir deneyim..
(Adres: 30, Majke Jevrosime Street.)







Beton Hala, şehrin bir nevi Karaköy hattı gibi düşünülebilir. Depolar arasında sıkışmış canlı müzik mekanları ve keyifli restoranları var semtin ve kesinlikle çok sevilesi!

Zemun ise Belgrad'ın hem yeni şehir bölgesi hem de kordon boyu olarak adlandırılabilir.. Nehir kıyısında bulunan kafe ve restoranları, tek katlı şirin evleriyle Zemun tam bir yazlık kasaba havasında... Yeni şehir denince insanın aklına hemen kocaman, çok katlı ve sevimsiz binalar ve iş merkezleri gelse de Zemun Avusturya etkisinde kalmış mimarisiyle oldukça şaşırtıcı...

Zemun'un d
aracık Arnavut kaldırımlı sokaklarından ulaşılan Gardos Tower ve kulenin soluk soluğa tırmanılan merdivenleri sonunda göze değen şehir manzarası ise enfes! (Gardos Kulesi’nin duvarlarına yazılar yazılmış durumda. Ben tarihi eserlerin bu şekilde kirletilmesine pek sevimli bakmıyorum aslında, ama burada o durum karalama değil de bir anı sayfası formunu almış ve insanı nedense rahatsız etmiyor.)

Zemun, mimarisi yanında balık restoranlarıyla da oldukça ünlü bir semt. Burada deneyimlediğim akşam yemeğini bir sonraki lezzet postunda detaylıca anlatacağım, ancak öncesinde; Belgrad'da geçecek bir gün ve gecenizi Zemun’a ayırmanızı hem görsel 
hem de lezzet anlamında tavsiye ederim.. 







Ada Ciganlija; Belgrad'ın tam olarak 
sayfiye bölgesi. Sava Nehri’ne kıyısı olan ada, ziyaretçilerine plaj, su sporları, yeme-içme, bungee jumping ve bisiklet kiralama gibi birçok aktivite sunuyor. İsterseniz gün boyu bu aktiviteler sayesinde doğa ile iç içe olabiliyorsunuz ya da adanın plaj kulüplerinde haraketli bir gün geçirip günü geceye, hatta geceyi de sabaha bağlayabiliyorsunuz. 

Ada Ciganlija'ya merkezden kalkan otobüslerle 15/20 dakika gibi bir sürede, taksi ile ise 7/8 dakikada ulaşabiliyorsunuz. “Nehirde yüzmek” için benim kadar heyecan yapacaklara da bir notum olacak; Sava Nehri’nde yüzmek, Ege Denizi'ne kıyısı olan bir ülke vatandaşı için çok da heyecan duyulacak bir aktivite d
eğilmiş doğrusu.. Ağustos ayının kavurucu sıcağına rağmen ferahlamak için ayaklarımı suya sokmanın dışına çıkmadığımı dürüstçe söyleyebilirim, zira suyun görüntüsü oldukça sevimsizdi.. Olsa olsa çevrede bulunan plaj işletmelerinde güneşlenmek ya da su sporlarından yararlanmak için kullanılabilir bu kıyılar. Hatta duşlar kanalıyla serinlemek, yüzmek yerine tercih edilebilir bir hareket olur bile diyebilirim. 



Şehrin heybetli postanesini görmenizi de 
kişisel olarak tavsiye ediyorum. Hatta siz de kendinize bir kart atın da, seyahatinizin geri dönüşünde bizi bekleyen tatlı bir sürpriz olsun bu kart.. Şehrin diğer iki heybetlisi ise; Stari Dvor yani eski saray ile onun yeni hali olan Novi Dvor. Bana kalırsa çok özelliğii olmayan, soğuk binalar her ikisi de.. Ancak görsel olarak binaların önünde bulunan güzel peyzajlı
bahçeleri pek renkli ve sevimliler..





Bir tarihi deneyimlemek adına Tram 2 beraberinde şehir turu yapmak Belgrad’da yapılacaklar listenize mutlaka girmesi gereken bir aktivite. Bu
 tur sayesinde, hem dediğim gibi tarihi bir tramwayda olmayı deneyimliyor hem de şehrin savaş sırasında bombalanmış ve ibret olsun diye o şekilde bırakılmış binalarını izleyebiliyorsunuz. Tramvay içinden bilet almanız mümkün, ayrıca tramwayda karşılaşacağınız bir yaşlı teyze ya da amca ile birbirinizin dilini anlamayacak olsanız dahi konuşmayı deneyin tavsiyesi de verebilirim.. 
Sayelerinde gününüz aydınlanıyor, güvenin bana.. 



Şehrin önemli tarihi yapılarını bisiklet turlarıyla gezmek cebinizde tutacağınız artı bir şehir aktivitesi olabilir. Yürümek benim nazarımda her halükarda ilk tercih olsa da böyle bir fırsatın varlığını bilmek güzeldi.. Bu tip t
urlara Knez Mihajlova Caddesi üzerinde bulunan acentelerden kolaylıkla ulaşabilirsiniz. 

Dönüş gününüz için enteresan bir müze önerisi daha vermek istiyorum. Nicola Tesla Havalimanı'nın hemen yanı başında Muzej Vazduhoplovstva bulunuyor. Burası bir havacılık müzesi ve içinde birçok önemli uçak modelini ve parçalarını görebileceğiniz gibi, Nato bombardımanında düşürülmüş F-117 ve F-16'ların parçalarını da görebiliyorsunuz. Savaşın yakıcı yanlarını da gözlemleyebileceğiniz 
etkileyici bir seçki diyebilirim... 



Belgrad seyahatim için; k
ocaman ve sevimsiz binaların avlularında bulduğum ani mutluluklar ve gülümsemeler diyebilirim üzerine çok düşünmeden.. Şehir tam olarak avlulara saklanmış gibi hissediyorum çünkü.. O nedenle de size vereceğim en önemli seyahat tavsiyesi; bol bol yürümeniz, bu yürüyüşler sırasında binaların avlularına mutlaka göz atmanız ve adeta sokakları koklaya koklaya bulacağınız sevimli bahçeleri, lezzetli mekanları ve caz müziğine hayran bir halkın müzik zevkini tam olarak buralarda keşfetmeniz...

Belgrad lezzetlerinde görüşmek üzere..

sevgiler
lulu
x

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder