12 Temmuz 2013 Cuma

NICE

Selam,

Sonunda uzun zamandır arzu ettiğimiz Cote d'Azur seyahatimizi gerçekleştirip (yıl 2013), Fransız Riviera bölgesinin en büyük ve en turistik şehri Nice'te konaklayarak riviera kıyılarını gönlümüzce gezebildik...

Bu enfes kıyıların şehirlerini ve kasabalarını keyifle anlatmak niyetindeyim elbette, ama önce sahneyi "Nice Şehir Rehberi"ne vermek istiyorum, zira bu kıyıların kelimenin tam manasıyla "yaşayan" en önemli şehri kesinlikle Nice, ve Nice'te konaklayarak rivierayı gezmek de son derece mantıklı bir karar diyebilirim...

2016 Revize Not: 2013 yılı sonrası 2016 yazında aynı bölgeye, bu kez sanatı merkezimize alarak (Alpico'nun resim konusundaki duygusal ve görsel gelişimine bir katkıda bulunmak amacıyla) yeniden seyahat ettik.. Ve Nice şehir notlarıma bu seyahatin deneyimlerini de ekledim..

ULAŞIM:

Nice şehrine, THY'nin her gün düzenli olarak İstanbul'dan kalkış yapan tarifeli seferleriyle ulaşmanız mümkün. Eğer hava şartları elverişliyse, son derece keyifli bir uçuş ile ve gözünüze değecek enfes kıyı görüntüleri eşliğinde küçük ama bir o kadar da havalı Nice Cote d'Azur Airport'a iniş yapılıyor..

Avrupa'nın hemen hemen her şehrinde tren ile de şehre ulaşmanız mümkün. Hatta genel olarak tren seyahatlerinin son derece pitoresk görüntülere sahip olduğu da anlatılıyor.. Özellikle İtalya ile sınır komşusu olduklarından trenler birçok kıyı kasabasına da uğrayarak enfes bir rota çiziyor.. Roma sonrası kıyı kıyı Genova'ya ulaşmak ve oradan da Cote d'Azur kıyılarına erişmek belki uzun, ama kesinlikle enteresan bir seyahat olabilir.. (Bu fikir uzun zamandır aklımın bir köşesinde duruyor da ekstra tatil gününe ihtiyacım var...) 


      
KONAKLAMA:

Güney Fransa hem konaklama hem de yaşam anlamında Avrupa'nın birçok bölgesine göre bütçeleri biraz daha zorluyor diyebilirim.. Bunu Akdeniz ve Ege sahillerinde yaptığımız yaz tatillerimizi göz önünde bulundurarak söyleyebiliyorum, zira standartlarımızı aşağı yukarı eşit tutarak bir araştırma yaptığımda otellerin de restoranların da fiyatlarının iki kat fark ettiğini rahatlıkla gözlemledim.. (Kimsenin gözünü korkutmak istemem, zira herkes kendi bütçesine dahilinde bir seyahat planlaması yapabilir.. Sonuçta hostellerde konaklayıp, sokak lezzetlerine odaklanarak da pekala bu kıyıları gezebilirsiniz..) 

Bizim uzun süreli seyahatlerimiz AirBNB ev kiralamalarıyla şekilleniyor yıllardır. Bu seyahatin de böyle olması özellikle ekonomik açıdan çok daha yerinde bir karar oldu diyebilirim. Neden AirBNB derseniz; bu sayade bulunduğumuz şehrin/kasabanın lokal yaşamına daha fazla dahil olabildiğimizi hissediyoruz ve bu duygu bizi çok mutlu ediyor. Kısa süreli dahi olsa bu aidiyet duygusunu yaşabilmek için ev seçimlerimizi de gittiğimiz yerin yaşam dinamikleri hakkında fikir sahibi olarak karar veriyoruz. Nice'te eski şehir bölgesi yani Vieille Ville'de konaklama kararı verdik.. Şehirde yaşamın kesinlikle turistik, ama diğer yandan da en yüksek duygularla aktığı tek bölge burasıydı çünkü.. İyi ki de öyle olmuş...

Dar sokaklar içinde, eskilikten iyice güzelleşmiş bir binanın içi yenilenmiş dairelerinden birini kiraladık siteden.. Hatta 2016 yılında da yine aynı kişiden, aynı daireyi kiralayarak şehir ve semt ile aramızda çok daha derin bir bağ kurduk diyebilirim.. 

Eski şehir dışında Nice'in kıyı şeridinde bulunan ve eşşiz maviliklere açılan bir pencere ya da balkon sahibi dairelere de göz atabilirsiniz elbette... Çıtanızı yükseltme şansınız varsa, Nice şehri ile bütünleşmiş ve Promenade des Anglais üzerinde bulunan ikonik otel Negresco 'yu da tercih edebilirsiniz.


ŞEHİR:

Nice, Yunanlılar tarafından kurulmuş daha sonra Emevilerin istilasına uğramış ve ilerleyen dönemlerde de önce İtalya ve son olarak da 1860 yılında Fransa sınırlarında kalmış, geçmişi oldukça zengin bir şehir. Şehirde hissedilen en belirgin kültür ise, lezzet anlamında da mimarı olarak da İtalyan diyebilirim. Bunu klasik bir Fransız restoranında bile zaman zaman hissedebiliyorsunuz..

Genel olarak ülkelerin güneyine indikçe hissettiğimiz o yumuşak huylu, güleç yüzlü Akdeniz havası, Nice şehrinde de kendini kuvvetlice hissettiriyor. İtalyan kültürünün sıcak kanlılığı Fransızların bir miktar cool bulduğumuz kendinden emin halleriyle birleşinde ortaya hiç de fena olmayan bir tavır çıkmış..

Şehrin ve Akdeniz'in ikonik yürüyüş yolu kabul edilen Promenade des Anglais sahili boyunca yürümek, bir taraftan dünyanın en zarif yürüyüş deneyimini sunarken, diğer yandan da şehrin kıyı semtlerini keşfetmek için en güzel yol diyebilirim. Yol kenarında palmiyelerin gölgesinde kalmış banklarda tatlı soluklanma molaları verebilir, akıp giden sosyal yaşam içinde koşanları, yürüyenleri, kay kay ya da paten yapanları, evcil hayvanlarını gezdirenleri ya da duvarların üzerinde toplanan gençlerin eğlencelerini keyifle gözlemleyebilirsiniz.. Ya da herkesten ve her şeyden bağımsız Nice'in bakmakla doyulmaz maviliklerine dalıp gidebilirsiniz..

Mavilikler demişken; Nice gerçekten de turkuaz renginin en güzel tonlarına sahip bir deniz deneyimlemenize fırsat veriyor. Görsellerde gördüğümüz renklerin çok daha güzel tonlarını çıplak gözle gözlemlediğimizi abartmadan söyleyebilirim.. İnsan bazı şeylere bakakalır, ama gördüğüne inanamaz ya! işte tam olarak öyle bir duygu diyebilirim.. Açıkçası bu kadar etkileyici, hatta büyüleyici ve içinde olmak için arzu edilesi bir deniz rengiyle karşılaşacağımızı düşünmemiştik..

Sahile dönersek; bu sahil, portica benzeri kısa kemerlerle şehrin bir diğer ikonik ismi Cours Saleya pazarına, oradan da eski şehrin dar sokaklarına karışmanızı sağlıyor. Şimdi biraz da birbirine ardaşık bu iki bölgeyi detaylandıralım...




Cours Saleya, bahsettiğim kemerler sayesinde sahil tarafından ulaşılan dikdörtgen yapılı ve çevresi eski Nice binalarıyla çevrili avlumsu bir meydan. Bu meydanın dünyaca ünlü olmasının en önemli nedeni her gün düzenli olarak sabah saatlerinde kurulup öğlende toplanmış olan pazarı... (Çiçek tezgahları öğleden sonraya dek kalabiliyor..) Pazar genel olarak çizgili tenteli standlarda sergilenen meyve-sebze-çicek üçgeninde dolanıyor olsa da; doğal ürünler (özellikle lavanta içerikli olanlar), hediyelik eşya ve resim sanatını icra eden sokak sanatçılarıyla da şenlenmiş durumda. Nice sokak lezzetlerini ve dilimlenmiş tazecik meyveleri bu pazarı gezerken afiyetle tüketebiliyorsunuz.. Yalnız meyve fiyatlarının gerçekten yüksek olduğunu da eklemeliyim. 2 kişilik dilimlenmiş mevsim meyvelerine her sabah 8 euro gibi bir rakam ödemiştik. Tek şeftaliyi de 2,5 euro'ya almışlığımız olmuştu...

NOT: Nohut unundan yapılan ve krep/gözleme arasında bir yere koyabileceğimiz Socca'yı pazar meydanındaki Chez Theresa'nın standından deneyebilirsiniz.. Chez Theresa aslında eski şehrin sokakları içinde bulunan bir mekan, ancak pazarda stand açıyorlar. Ayrıca şehrin bir başka sokak lezzeti olan Pissaladiere yani karamalize soğan, zeytin ve hamsili (ezilmiş hamsi) pizzalarını da mutlaka denemelisiniz..

Pazarın söyle bir haftalık kurulum düzeni var; Salı'dan Pazar gününe dek Marche aux Fleurs yani çiçek pazarı kuruluyor.. İsmi böyle ama yukarıda bahsettiğim gibi tezgahlarından meyve ya da hediyelik eşya alışverişi de yapabiliyorsunuz.. İsminin gereği olarak, çevre kasabalardan gelen çiçeklerin güzelliği ve çeşitliliği hakikaten muazzam... Meyvelerin tazeliği ve çeşitliliği de... Zaten bu nedenle pazardan taze meyve alıp Promenade des Anglais sahilinde minik plaj piknikleri yapıyor insanlar..


Pazartesi günleri Cours Saleya'nın antika/bit pazarı günü oluyor ve yine öğlene dek tezgahları açık kalıyor. Bu pazarın son derece nostaljik ve riviera kültürünü anlamak, aramızdaki benzerlikleri görmek için faydalı olduğunu söyleyebilirim.. 

Cours Saleya, haftanın her gecesi tam bir şehir pazarına dönüşüyor. Fransızların klasik hasır çantalarını bu gece pazarından oldukça uygun bir fiyata temin edebilirsiniz.. Her türlü hediyelik eşya ya da lokal lezzetleri de bu pazarda bulabiliyorsunuz..

Meydanın çevresi restoranlarla çevrili, ama fazlaca turistik gözükecekler gözünüze. Haklısınız da.. Birkaç önemli restoranın hala varlığını koruduğu bir meydan burası aslında, ama yine de Nice'te olduğunuzda ve bir restoranda yemek yemek istediğinizde şehrin diğer bölgelerinde bulunan daha lokal ve iddialı lezzetlere odaklanmanızı tavsiye ederim.. 

Son olarak pazar meydanının ikonik binalarından biri olan Palais Cais Pierlas'ı da es geçmemenizi öneririm, zira Alpico'mın tonton dedesi Henri Matisse bu binanın 3. ve 4. katlarında yaşamış zamanında...






Vieille Ville, konaklama kısmında da bahsettiğim gibi şehrin kesinlikle yaşam merkezi. Dar sokakları arasında dolanmak bile başlı başına bir deneyim diyebilirim. Sarı ve kiremit tonlarına sahip, yüksek tavanlı eski apartmanlar arasında; küçücük balkonlar, renkli panjurlar, vintage butikler, sanat galerileri, lokal fırınlar, çiçekçiler, artizan dondurmacılar, antikacılar, sayısız kafe ve restoran bulacaksınız.. Vieille Ville için Nice'in kalbi ve ruhu derlermiş. Kesinlikle öyle...

Semt, hem şehri tepeden görmek hem de en güzel şehir manzalarını fotoğraflamak için mutlaka ziyaret edilen Chateau de Nice'in hemen eteklerinde kurulmuş diyebiliriz. Bahsettiğim gibi Cours Saleya'nın da hemen ardında uzanan dar sokaklarda bulunuyor..

Vieille Ville'in en önemli tarihi yapısı, ismi Nice Katedrali olarak da geçen Cathedrale Saint Reparate. Kilise gezmeyi seviyorsanız ana hatları 17.yy'da inşa edilmiş bu simgesel yapının içini görmenizi tavsiye ederim, zira içinde birden çok şapel bulunan güzel bir katedral örneği kendisi.. (1949 yılında katedral statüsü kazanmış) Dini olarak yapının dayandığı hikaye şöyle; Reparata, dini inançları nedeniyle yakılması gerekirken, yağmur yağdığı için kafası kesilerek öldürülen Filistinli bir kız. Ölümü sonrasında Reparata'nın bir güvercine dönüştüğü söyleniyor ve Nice'in de koruyucusu olduğuna inanılıyor..

Katedrali dolaştıktan sonra, bulunduğu meydan olan Rossetti'deki minik kafelerde uzunca bir keyif yapabilir ve artizan dondurmacılarının sırasına girip, neyi seçeceğinize şaşırabilirsiniz.. 

Semtte dolanırken, Savoy Dükleri ve Sardinya Kralları'nın 1550'lerde inşa ettirdikleri ve daha sonra birkaç kez yenilenip mimarisiyle oynanan sarayı Palais de la Préfecture'ı ve ona çok yakın Place du Palais de Justice binalarını da görmeyi ihmal etmeyin. Palais de Justice'in merdibvenlerinin de ilk birkaç basamağı şehirde sevilen bir soluklanma noktası..   





Chateau de Nice, yeşillikler içinde kalmış bir tepelik ve ayrıca da arkeolojik bir alan. Burası daha önce de bahsettiğim gibi Nice'in limanını, turkuaz denizini ve kiremitli çatılarını kuş bakışı izleyebileceğiniz en doğru panoramik noktalarından biri.. Hava müsait olduğunda Alp Dağları'na kadar uzanıyor bu görüntüler.. Le Parc Du Chateau ismindeki parkın içinde bulunuyor bu seyir noktası ve parkın içindeki yapay şelale ve çeşmeler de çok görülesi.. Eğer parka çıkan merdivenleri görüp, sıcakta bunu yapmayı gözünüz yemezse ya Massena Meydanı'ndan kalkan minik tren ile de tepeye ulaşabilirsiniz ya da ücretli asansörü kullanabilirsiniz..

Chateau sonrası Nice Limanı boyunca keyifli bir yürüyüş yapmanızı tavsiye ederim.. Limanı çevreleyen kafelerden birine oturup soluklanmak, demirlemiş tekneleri izlemek ve şehrin bu bölgesinin sahip olduğu sakinliğini yaşamak da hakikaten keyifli.. Eski etkinlik alanı olan geniş meydan Place Garibaldi'yi de bu yürüyüşün çemberini biraz geniş tutarsanız, deneyimleyebilirsiniz..

Panoramik görüntülerin insanıysanız Nice'in bir diğer büyük parkı olan Mount Boron'u da ıskalamayın derim. Nice ile Cap-Ferrat arasında bulunuyor Mount Baron ve yine sahilden kalkan minik tren ile yaklasık 1/1,5 saat içinde ulaşma şansınız oluyor. Burası kışın kayak, yazın ise yürüyüşler için tercih edilen geniş bir açık arazi. Hakikaten muazzam bir manzaraya sahip. 

Panoramic görüntü için şehrin roof barlarına da zaman ayırabilirsiniz elbette.. Bir aperitivo vaktini bu sayede görsel olarak da şenlendirmiş olursunuz.. Ama yine de illa yükseklere çıkmanızı da gerekmiyor.. 10 km'lik sahil yolu bunun için biçilmiş kaftan...


Zemin karolarına hayran olduğum Palace Massena Nice'in kalbinin attığı en büyük ve en turistik meydan. O kadar geniş bir meydan ki; devamında bulunan Avenue Jean Medecin üzerinden meydana bakmak insanın bakışlarını bile ferahlatıyor..

Avenue Jean Medecin üzerinde şehrin en büyük kilisesi olan Notre Dame bulunuyor. Bu modern yapı, şehir son olarak Fransızlara geçtikten sonra 1864-1868 yılları arasında inşa edilmiş.

Jean Medecin şehrin ana alışveriş caddesi kabul ediliyor. Cadde ve meydanın kesiştiği ve caddenin başladığı noktada bir Paris klasiği olan Galeries Lafayette bulunuyor. Caddenin sonu Nice tren garı Gare de Nice'e ulaşıyor.. Bu iki adres arasındaki uzun cadde üzerinde ise; onlarca kafe-restoran ve orta seviyedeki markaların mağazaları bulunuyor. (Dünya markaları Avenue de Verdun'da)

Messena Meydanı'na dönersek; meydan sokak sanatçıları ve kültürel etkinliklerle günün neredeyse her saati dopdolu bir yaşama dinamiğine sahip. Meydan ve çevresinde dolaşmak yorucu olduğundan, hemen yanı başındaki Promenade du Paillon parkının zarif kapısından geçerek çimlere uzanmak da her daim iyi bir fikir diyebilirim. Hem bu sayede çocukların parkın fıskiyelerinde yaşadıkları çoşkulu anlara da şahitlik edebilirsiniz..

Massena Meydanı'na çıkan tüm sokakları dolaşmanızı, amaçsızca ve rota belirlemeden adımlarınızı takip etmenizi öneririm; zira bu yürüyüşler eski şehri de içine alan geniş bir bölümünü çok daha kolay ve keyifle keşfetmenizi sağlayacaktır.. Biz bu tip yürüyüşler yaptığımızda, şehirlerin en savunmasız hallerine eşlik ettiğimizi ve sokakların birçok kapıyı bize cömertçe araladığına inanırız. Dünyanın neresinde olursanız olun, harita elinizde böyle keşif yürüyüşleri yapmaya her zaman değer... 

Nice şehrine kavuştuğumuz 2013 yazının o tatlı Temmuz günü Nice Jazz Festivali'nin de açılış günüydü. Seyahat planlamamızı bu festivale göre yapmamıştık, ama bu şans sayesinde birçok meydanda leziz caz konserleri izleme/dinleme sanşımız oldu, özellikle de Massena Meydanı'nda kurulmuş olan dev platformda.. 



Carre d'or, şehrin bir başka bölgesi. Göz alıcı Rus mimarisiyle inşa edilmiş Cathedrale Saint Nicolas bu bölgede bulunuyor. 17.yy'da yapılmış bu Barok katedralin içi Barok bir eserden beklenecek kadar detaylı diyebilirim.. 

Nice'in en nitelikli ve en sakin semti ise Cimiez. Şehrin tepelik bir alanında bulunuyor ve sahip olduğu muazzam müzeleri, geniş caddeleri ve kocaman bahçelere sahip nefis apartman ve konaklarıyla bence şehrin ev havalı bölgesi burası. Şehir standartlarının üzerinde bir semt olduğunu ve müze ziyaretleri dışında kesinlikle turistik olmadığını da rahatça söyleyebiliriz.. Zaten siz de binaların güzelliğini ve ne kadar az kafe, restoran ve mağazası olduğunu görünce ne demek istediğimi anlayacaksınız..  

Dünyanın en geniş Chagall koleksiyonuna sahip Marc Chagall National Museum, Franciscan yaşamının tüm detaylarını eserler ve belgelerle sergileyen Gotik manastır Monestere de Cimiez ve biricik Henri Matisse'in sayısız eserine ev sahipliği yapan Musee Matisse'i bu semtte ziyaret edebilirsiniz.. Ayrıca Roma kalıntılarının bulunduğu bir arkeolojik alanı da var semtin ve Matisse Müzesi ile bu forum alanı aynı parkın içinde yer alıyor..

Cimiez'de değil, ama hazır müze demişken eski şehre yakın Palais Lascaris Barok tarzı dekorasyonu, geniş merdivenleri ve freskleriyle görülmeye değer bir saray ve müze.. Fransa'nın en büyük müzik aleti koleksiyonlarından birine sahip kendisi..

Eğer opera seviyorsanız Opera de Nice binasında bir konser izleyerek bu sayede nefis konser binasını da görme şansı yakalayabilirsiniz. Güney Fransa'nın simge yapılarından bir kabul edilen opera binası uzun senelerdir tarihi anıt olarak kabul görüyor ve titizlikle korunuyormuş..

İnsana Moskova'da Kızıl Meydan'daymış hissi veren renkli kubbeli Rus Ortadoks Katedrali Nice'in Le Piol semtinde bulunuyor.. Çar II. Alexander'ın oğlu Nicholas Alexandrovich'e adanmış bir katedral kendisi, zira Nicholas bu çevrede bir villada vefat etmiş ve dolayısıyla yapılan bu dini yapı da zaman içinde bir anıt olarak kabul görmüş..

 

NİCE PLAJ KÜLTÜRÜ:

Nice'in dillere destan olmuş turkuaz deniz renginin keyfine varmak ve dalgalarında eğlenmek adına Promenade des Anglais sahilinin istediğiniz noktasına havlunuzu atıp yerleşmeniz mümkün ve bu, şehirde plaj anlamında yapılacak en olağan keyif.. Yerliler de turistler de gün boyunca bu keyfin tadına gerçek anlamda varıyorlar. Sahil iri taşlık olduğundan konfor arayışına girerseniz, sahil boyunca sıralanmış onlarca farklı plaj işletmesi bulabiliyorsunuz..

Biz genek olarak günün yalnızca birkaç saatliğine denize uğradığımızdan (en azından Nice'te) mahalle pastanemizden bagetlerimizi, Cours Saleya'dan da meyvelerimizi olarak konforsuz taş sahile havlumuzu atmayı tercih ettik. Tüm günü Nice'te ve plajda geçirmek istediğimizde ise bahsettiğim özel plaj işletmelerinden yararlandık..

Bu plajlar içinden Sicimoğlu ailesinin tavsiyesiyle Sporting Plage'ı tercih ilk olarak.. Sporting, konforlu bir organize plaj olması yanında plaj restoranıyla öne çıkan bir işletmeymiş. Bu anlamda bizi de çok memnun ettiklerini söyleyebilirim. Opera Plage da denediğimiz bir diğer işletme oldu, onun da işletmesini ve menüsünü çok sevdik. 2013 yazında her ikisinin de kişi başı giriş ücreti 15 euro idi. (2016 yazında Sporting 17 euro olmuştu ve genel olarak işletmeler arasındaki ortalama fiyat 15/25 euro arasında değişiyordu...)
 
Nice ile ilgili yazılarda bolca Castel Plage tavsiyesi göreceksiniz. Mekanı kötülemek gibi bir amacım asla yok, ama plajın denize girilen bölümü dik açılı olduğundan fiziksel olarak çok rahat olduğunu söyleyemem.. Neticede Alpico henüz 3,5 yaşında olduğundan, biz daha düz ayak bir plaj tercih etmiştik. Diğer yandan çocuksuz zamanlarda şehirde olsaydık, Castel'in kayalık bölümünden denize girmek de isterdik açıkçası...

Bu plajlar dışında; Blue Beach, Neptune Plage, Regence Plage by Radisson Blu ve Hi Beach gibi (Hi Beach'in otelini kesinlikle tavsiye ederim. Şehirde kısa süreli kalacak olsaydık mutlaka bu otelde konaklamayı tercih ederdik.) plaj işletmeleri de vardı notlarımızda. Gün içinde daha çok diğer kasaba ve şehirlere gittiğimiz için bu plajları deneyimleyemedik.. Zaten gerek de yoktu diye düşünüyorum, çünkü Nice'te deniz keyfi yapmak turkuaz su rengini deneyimlemek için belki birkaç saat harcamakla bile elde edilebilir..




ALTERNATİF PLAJLAR: 

Nice şehrine çok yakın olup günü daha az taşlık, kısmen de kum plajlarda geçirme şansınız var.. Hatta bunu yapmak bir riviera klasiği diyebiliriz. Kişisel olarak benim en sevdiğim kıyı kasabalarından Villefranche-sur Mer, Cap de Nice, Eze Sur Mer ve Saint-Jean-Cap Ferrat'ın sahillerini bu anlamda tavsiye edebilirim.. Yüksek sezonda elbette fazlasıyla kalabalık oluyorlar, ama yine de kalabalık dahi olsa dalgasız denizde gün geçirmenin lezzeti bir başka!

Monaco, Antibes, Cannes ya da İtalyan sınırında bulunan Menton ise hem şehir ziyareti yapıp hem de arada deniz molası verebileceğiniz adresler.. 

NOT: Bu plajların hepsini otobüsler ya da tren ile ulaşmak mümkün. Ama yürümeyi seven gezginler için; neredeyse tamamı deniz manzaralı devam eden enfes bir yürüyüş yolu sayesinde Nice'ten Villefranche'e ulaşılıyor notunu da buraya eklemek istiyorum. Yürüyüş ortalama 1,5 saat sürüyor.


ÇEVRE GEZİLER:

Nice şehri, gezginlerin pek hoşuna giden bir özelliğe sahip. Bu özellik başlı başına bir şehir deneyimi sunması yanında, 20 dakika ile 1 saatlik uzaklıklar arasında hepimizin to do list'inde yer edinen ikonik şehirlere olan yakınlığı.. Bu yakınlık sayesinde plaj alternatiflerinde de bahsettiğim gibi; Cannes, Antibes, Menton ve Monaco (kendisi bir ülke aslında) ziyaretleri yanında, bir parça daha ileri giderek Saint Tropez'e kadar ulaşabiliyorsunuz.. Bir taş ile üç/beş kuş vurmak gibi resmen... 

Yeterli vaktiniz varsa; Nice'e yakın kasabaları da detaylıca gezmeniz aynı şekilde çok çok kolay ve keyifli oluyor. Ülkenin öyle iyi bir tren ağı var ki; bu ağ sayesinde araç kiralaması yapmanız bile şart değil diyebilirim. Yine plaj alternatiflerinde bahsettiğim, ama plajları kadar sokaklarıyla da görülmeye değer Villefranche, Cap Ferrat ve Eze Village radarınızda olsun mutlaka. İç bölgelerde konumlanmış nefis köyler St. Paul de Vence, Sainte-Agnes'i de es geçmeyin derim..

Provence'i oluşturan nefes kesici köyleri gezmek için ise sanıyorum ki başlı başına bir seyahat planı yapmak gerektirir. Bizim seyahat süremiz 10 gün olmasına rağmen, bu süre yalnızca Nice ve çevresi için (o da kısmen) yeterli olmuştu.. Diğer yandan bizim de dileğimiz bahar aylarında lavanta kokulu bir başka seyahat ile Provence deneyimi yaşamaktı. Eğer sizin uzun bir Avrupa seyahati planınız var ise bu bölgeyi detaylıca incelemenizi önerirken, bu tip bir seyahat için araç kiralamanın da sart olduğunu hatırlatmak isterim..

Nice'e geri dönersek; tahmin ettiğimizden daha büyük bir şehirdi, ama yürümeyi çok seven bir çift olarak, Alpcan'ın puset hayatı da henüz sona ermediğinden şehri toplu taşıma araçlarını kullanmadan yürüyerek ve gönlümüzde keşfettik diyebilirim..

Toplu taşımayı yalnızca çevre şehir ve kasabalara gittiğimizde ve genellikle de tren olarak kullandık ilk seyahatte. İkincisinde ise artık bölgeye daha hakim olduğumuzdan alternatif şehir yollarını da denemek adına otobüs tercih ettiğimiz adresler oldu.. (Örneğin; Villefrench ve Eze'e tren yerine otobüsle giderken yol bize enfes panoromik deniz manzaraları sundu, bayıldık!)

Trenlerin de otobüslerin de son derece medeni şartlarda hizmet verdiğini söyleyebilirim. Zamanlamaları da mükemmeldi.. Bu nedenle normal şartlarda araç kiralayı tercih etmemize rağmen, bu seyahatin hiçbir anında araba kiralamayı aklımıza getirmedik..

Şehrin güzelliğinin genel olarak tarihi binalarının zerafetinden ve bulvarlarının genişliğinden geldiğine aklımız çok yattı.. Bir şehir olmasına ve büyük şehirleri bir miktar sevimsiz de bulmamıza rağmen; yaşamı hazlarla dolu, yemekleri lezzetli ve verdiği hisler hep yüksekti.. Dünya üzerinde geçmiş kıymetli sanatçıların, şehrin havası yanında güzelliğine de kapılmalarını bu bağlamda çok çok iyi anladık diyebilirim...

NOT: Nice hakkında bir de lezzet postu hazırlayacağım. Bunu özellikle ayrı bir post yapmak istedim, zira by şehir ve lezzetleri buna kesinlikle değerdi...  

sevgiler
lulu 
x