Benim için konunun sözlü veya yazılı olması hiç fark etmiyor, Yunanistan’ı anlatmayı, ülke içinde yapılabilecek alternatif tatil önerilerinde bulunmayı ve dolayısıyla kendi deneyimlerimi paylaşmayı çok seviyorum. Daha önce birçok farklı ada, şehir ve kasabayı heyecanla anlatmış olsam da Monemvasia anlatacaklarım içinde şu ana dek yaptığım en farklı tavsiye olabilir...
"Neden Monemvasia?" derseniz; Mykonos postunda da bahsettiğim gibi, arkadaşlarımız Frini ve Spyros’un düğün töreni Monemvasia’da olacaktı. Frini’nin ailesi bu kasabanın yerlilerindendi ve genelde yaz aylarını bu nefis kasabada geçiriyorlardı. Ayrıca da Monemvasia evlenmek ve balayı yapmak için Yunanistan’ın en romantik noktalarından biri olarak kabul görüyordu.. Dolayısıyla, arkadaşlarımız burada yarı zamanlı yaşıyor olmanın avantajıyla, düğünlerini de burada yapmaya karar verince, biz de düğün sayesinde kış sezonuna girmeden evvelki son uzun tatilimizin ilk ayağını romantik Monemvasia kasabası olarak belirledik.. Yani Efie’nin senelerdir anlata anlata bitiremediği kasabayı sonunda çeşitli geleneksel ritüeller eşliğinde deneyimleyebilecektik..
Monemvasia; Yunanistan'ın güneyinde kalan Mora Yarımadası'nın güneydoğu ucundaki büyük bir kayanın eteğinde ve denizin tam olarak üzerinde konumlanmış, surlarla çevrili bir Orta Çağ kasabası. Aslında pek de etkileyici bir yanı olmayan yeni yerleşim bölgesini geçtikten hemen sonra, kara ile bağlantısı sonradan sağlanmış kazıklı bir yol sayesinde Movemvasia’nın asıl görülmesi gereken kale surlarına yani eski şehir bölgesine ulaşılıyor..
Monemvasia'yı gerçek dünya coğrafyası üzerinde bir ada olarak düşünebilirsiniz aslında, zira ada 375 yılında yaşanan büyük bir deprem sonrası ana karadan ayrılmış ve yaşamı kolaylaştırmak adına da 70’li yılların başında bir kazıklı yol ile kara bağlantısı yeniden sağlanmış..
Kasabanın eski yerleşim bölgesi olan Kastro Monemvasia, aşağıdaki görselde de göreceğiniz gibi adanın yalnızca bir yüzünde toplanmış olan yerleşim yeri.. Tüm adaya dağılmak yerine bu korunaklı yerleşim fikri ve dolayısıyla da tek bir sur girişini tercih edilmiş kasabada ki bu sayede denizden gelen saldırılara hazırlıklı olunabilsin.. Zaten Yunanca "mone" ve "emvasia" kelimeleri de tek giriş anlamına geliyormuş.
(Görsel adanın konumunu daha iyi anlayabilmeniz için Wikipedia'dan alındı.)
(Görsel adanın konumunu daha iyi anlayabilmeniz için Wikipedia'dan alındı.)
Surların giriş kapısından eski şehrin içine girdiğinizde restore edilmiş ya da hala tüm eskiliğiyle zamana meydan okuyan yüzlerce dünya güzeli ev bekliyor sizi.. Bazıları hala ev olarak kullanılsa da çoğunlukla otel, restoran ya da butik olarak işletilen bu evler hakikaten gözlerimize şenlik sunuyorlar.. Daracık taş sokaklardan ilerlerken, her biri fotoğraflanmaya değer ve Yunanistan'ın genel mimari şeklinden farklı kapılar, lokal restoranlar, köşe başı kahvehaneleri, rengarenk bahçeler ve hiç beklemediğiniz anda karşınıza çıkıveren deniz manzaraları ile karşılaşıyorsunuz. Aslında bu görüntülerin bir çoğu Mora Yarımadası yani Peloponnesos çevresi için çok olağan, ama bu bölgeye seyahat etmemiş olanlar için yepyeni bir Yunanistan deneyimi denebilir..
Surların derinlerine indikçe sessizleşen ve tenhalaşan sokaklarında tam kaybolduk derken ya küçük bir meydan ya minik bir kilise ya da lokal bir Yunan restoranı çıkıveriyor karşınıza.. Şaşırtıyor, gülümsetiyor, keyiflendiriyor ve keşfetmenin o nefes hazzını veriyor insana..
Evliya Çelebi de 1668 yılında bu kasabayı ziyaret etmiş ve yazılarında nergislerin, yaseminlerin, sümbüllerin insanın damarlarına işleyen kokularından bahsetmiş.. Bu detayı öğrenmek o kadar hoşuma gitmişti ki; seyahat öncesi heyecanımı arttırmış ve adaya vardığımda daracık sokaklarda salınırken yerlere dökülmüş çicekleri gördükçe Evliya Çelebi izinde adayı gezdiğimi düşünür olmuştum..
ÖNEMLİ TARİHİ YAPILAR
Surlar arasında birçok minik taş kilise görecek ve fotoğraflamak için harika kareler yakalayacak olsanız da kasabanın iki önemli kilisesini görünecekler listesine eklemeniz yeterli. Elkomenos Christos Meydanı'ndaki Agios Nikolaos Kilisesi 13.yy'dan günümüze dek ulaşabilmiş bir Bizans yapısı ve Monemvasia’nın en önemli kilisesi kabul ediliyor.. Frini ve Spyros’un düğün seremonisinin yapıldığı kilise olması açısından bizim için de çok anlamlı bir yapı kendisi.. Kilise, eski şehrin tam merkezinde bulunuyor ve önündeki geniş meydan sayesinde düğün öncesi ve sonrası keyifli bir sosyal ortam yaratıyor misafirlere..
Agia Sofia ise, yine Bizans döneminden kalan bir diğer kilise, ancak kale surlarının en tepesinde olması nedeniyle ulaşımı bir parça meşakkatli... Yine de tüm zorluğuna rağmen ulaştığınız noktadaki engin deniz ve kasaba manzarası nefes kesici..
Monemvasia'da Lezzet..
Genel olarak Monemvasia'nın yerel mutfağının enfes zeytinyağlar, ünlü şaraplar ve yerel hayvan yetiştiriciliğindeki başarıları sayesinde her zaman taze olarak ulaşılan otlar, sebzeler ve etler sayesinde son derece şanslı olduğunu söylenebiliriz.. Malzemelerinin kalitesini geleneksel tariflerini de koruyarak besledikleri için lezzet çıtalarının yüksek olduğu kesin.. Aynı zamanda kasabanın hemen önünde uzanan Mirtoan Denizi sayesinde deniz ürünlerine de her daim tazecik ulaşmak mümkün oluyor. Tüm bu bileşenler neticesinde Monemvasia için romantik bir kasaba olmanın ötesine geçip, gastronomik olarak da cazip bir isim kabul edilebilir demek bence pek ala mümkün..
İlk olarak Atina şehrinin bulunduğu körfez olan Saronic Körfezi adalarından Spetses ve Hydra’da karşımıza çıkan nefis bademli kurabiye Amygdalota,
Movenvasia'da da pek meşhur bir lezzetmiş meğer.. Günlük şeker ihtiyacınızı fazlasıyla karşılayacak bu lokal kurabiyeyi her pastanede bulmanız mümkün. Ayrıca, hediyelik olarak da iyi bir tercih olabilir kendisi.. Lokallere göre Amygdalota’nın Monemvasia’da daha lezzetli oluşunun (öyle olduğunu iddia ediyorlar) en önemli nedeni kasabanın üst kalite badem ağaçlarıymış. Sayıları her geçen gün azalıyor olsa da Movemvasia'nın lokal pastanelerinde hala kasaba bademleri ile imal edilmiş kurabiyeler bulabiliyorsunuz..
Movemvasia şarapları Yunanistan genelinde iyi bir üne sahip. Yunanistan'da yenen yemeklerde sofraların içeceği genellikle uzo olur ama, Monemvasia’da yemeklerinize eşlik edecek bir lokal lezzet olarak şarabı özellikle denemenizi öneririm. Mükemmel olarak yorumlanan Malvazia üzümlerinden yapılmış şaraplarının tadı kadar rengi de çok cezbedici, bunu da ayrıca belirtmiş olayım. (Bu arada Malvazia; kırmızı, beyaz ya da rose olarak şaraplanabilen bir asma çeşidi..)
Cuma gecesi çok geç bir saatte kasabaya ulaştığımızdan ve cumartesi gecesi de düğün partimiz yemekli organize edildiğinden Movemvasia’da ciddi bir restoran deneyimi yaşadık diyemem, ancak yurt dışından gelen misafirlerin tanışıp kaynaşması için düzenlenen öğle yemeği sayesinde kasabanın en geleneksel restoranı kabul edilen Mataula Garden‘ı bana kalırsa doyasıya deneyimledik. Mataula, kale surları içinde olan bir bahçe içi restoranıydı.. Hem eşsiz bir Mirtaon Denizi manzarasına sahipti hem de kasabanın geleneksel mutfağından geniş bir tadım yapma şansı sundu bize.. Yunan mutfağının vazgeçilmezlerinden etli dolma, kök sebze haşlamaları, incecik sebzeli börekler (ki ıspanak ile doldurulmuş ve el ile açımış olan bu incecik böreğe Saiti diyorlar), musakka, kabak ve patates kızartmaları, geleneksel ev makarnası ve elbette bir klasik olan Yunan salatası eşliğinde kocaman bir masada, bağır-çağır ve kahkahası bol bir geç öğle yemeği yemiştik.. Nefisti!
Ev makarnası, daha çok da makarnanın spaghetti versiyonu adanın kendine has lezzetlerinden biri ve not edilesi.. Özellikle de deniz ürünleriyle yapılan tarifini çok önemsiyor yerliler.. Lokal restoranların neredeyse tamamında makarna siparişiniz taze bir şekilde hazırlayıp servis ediliyor.. Ayrıca pişmemiş hallerini de kale içindeki lokal dükkanlardan satın alabiliyorsunuz. Elbette her yerde olduğu gibi yerinde ve tazecik tüketmekse en güzeli.. (Alpico'mun da şirinliği!)
Yemek öncesi yine aynı ekip, Enetiko Cafe’de manzaraya karşı soluklanıp kokteyl tadımları yaptık. Sıcak havada, dar sokaklar arasında yaptığımız uzun ve fiziksel olarak yorucu, ama bir yandan da ruh dinlendirici kabul ettiğim yürüyüş sonrasında bu duraklama hepimize çok iyi geldi..
Aperitif keyfi yapmak için manzaralı birçok mekan alternatifiniz var kasabada.. Hepsinin de eşsiz diyebileceğim Myrtoo Pelagos yani Myrtoan Sea (Mirtoan) manzarası mevcut.. Bu arada Mirtoan Denizi'ni haritadan kontrol ederseniz; Kiklad adalar grubu ve Peloponnese yani Mora Yarımadası arasında uzanan Akdeniz'in bir alt bölümü, Ege Denizi'nin de bir parçası gibi durduğunu görebilirsiniz. Mitolojide öfkeli bir Pelops tarafından fırlatılan efsanevi kahraman Myrtilus'un tam olarak denizin bu bölgesine düşmesi sonrası denizin bu adı aldığı anlatılıyor..
Adaya yeniden gidersek aklımıza ve notlarımıza restoran To Kanoni’yi de not ettiğimizden, bu mekanı da sizinle paylaşmak istiyorum; zira Atina’dan Monemvasia’ya transferimizi saat dolayısıyla taksiyle yapmış ve taksimizi tamamen tesadüfi olarak To Kanoni’nin sahibi ile paylaşmıştık. İsmini aklıma kazıyamamış olsam da çok tatlı, samimi ve tam bir Yunan kadınıydı kendisi.. Onun bize kendi elleriyle yapacağı yemek, bizim de ona adayı yeniden ziyaret edeceğimize dair verilmiş bir sözümüz var... "Eğer yeniden gelirseniz Peloponnesos mutfağını tüm karakteriyle size öğretirim" demişti bize ve bu söylem pek hoşumuza gitmişti.. Bahsettiği kızarmış lokal keçi peynirini, Kanoni'nin meşhur patlıcan yemeğini ve en çok da portakallı hazırladığı sosislerini yemek için heyecanlandık diyebilirim..
Monemvasia romantik bir destinasyon olduğundan kesinlikle sakin bir gece hayatına sahip.. Hatta “Lounge Nightlife” burası için tam yerinde bir tanımlama olabilir.. Kale surları içinde genelde teraslara açılan ve eşsiz manzarası ile romantiklik saçan birçok mekan bulabilirsiniz..
ULAŞIM
Monemvasia’ya ulaşmak için üç yolunuz var. İlki kendi aracınız ile Atina’dan yaklaşık 3/3,5 saat kadar yol almak.. Bunun için A7 otoyolundan Corinth ve Tripoli tabelalarını takip etmeniz gerekiyor.. İkincisi otobüs alternatifi, ancak otobüslerin birçok noktada duraklama yapması seyahat süresini yaklaşık 6 saate çıkarıyor ve mantıksız oluyor.. Bir üçüncü yol ise, yaz aylarında Pire’den kalkan feribotlar.. Yalnız bu kısım biraz karmaşık olabiliyormuş, zira ancak yüksek sezonlarda ve talep dahilinde bu hat açılabiliyormuş. Taksiyi ise bir alternatif olarak yazmıyorum bile. Hakikaten gereksiz bir ücret.. Biz düğün nedeniyle özel bir tarifeden yararlanmış olmamıza rağmen çok da akıllıca bir yol olduğunu söyleyemem..
Kasabaya ulaştığınızda kesinlikle bir araca ihtiyacınız olmuyor. Küçük otobüslerle yeni yerleşim bölgesi ve eski şehir arasında ara taşımacılık yapılıyor, ama yol yürüyüş ile on beş dakikadan fazla sürmüyor. Yeni şehir bölgesinde daha hesaplı bir konaklama yapar ve kale surlarına otobüs ile gelirseniz, surların tam girişinde iniyorsunuz. Gel gelelim deniz kenarından yürümek, yürüyüş yolunun güzelliği nedeniyle son derece deneyimlenesi bir aktivite! Kale içinde kalmayı tercih ettiğinizde ise ihtiyacınız olan şey rahat bir ayakkabı diyebilirim..
Bir Mora Yarımadası gezisi planlıyor ve Monemvasia'yı bu gezinin bir durağı yapıyor ya da kasaba çevresinde günlük gezintiler yapmayı planlıyorsanız, bu noktada arabaya mutlak ihtiyacınız olacak.. Özellikle Movemvasia'nın yakın çevresinde dahi gezinmek isteseniz düzenli olarak çalışan bir taşıma sistemleri olmadığını bilmenizi isterim.. (en azından 2015 yılında yoktu). Bu tip gezileri organize etmek için araba, motor, ATV kiralamalarını yeni Monemvasia’nın merkez meydanından yapabiliyorsunuz. Ya da direkt havalimanından araba kiralaması yapabilirsiniz.
Monemvasia’da, Kastro Monemvasia denen eski şehir/kale içi ve Nea Monemvasia diye bahsedilen yeni şehir bölgesi dışında; Agia Paraskevi, Agios Ioannis, Agios Stefanos ve Gerekas köylerini ziyaret edebilirsiniz. "Gerekli mi?" derseniz, bence değil.. ancak yine de gitmeye karar verirseniz, dünya üzerinde atılan her adımın bir geri dönüşü olacağına ve size mutlaka bir güzellik sunacağına da inanıyorum ben…
Eğer toplu taşıma ile kasabaya gelmişseniz, geri donüşte Yeni Monemvasia’nın merkezinde bulunan KTEL otobüs durağından otobüse biniyor ve Sparta ve Molai şehirleri üzerinden Atina’ya ulaşılıyor..
Seyahat Zamanı..
Efie’ye göre adayı ziyaret etmek için en ideal zaman kesinlikle Paskalya dönemi. “Tüm seyahatlerimi düşününce en lokal Paskalya kutlamaları burada oluyor bence” demişti surların içinde dolanırken.. Bana göre de Monemvasia çok keyifli bir bahar kaçamağı, uzun bir Yunanistan seyahatinin nefes aldırıcı bir durağı ya da romantik bir balayı destinasyonu olabilir gibi geliyor.. O nedenle de yazdan ziyade daha çok bahar aylarında ziyaret edilmeli diye düşünüyorum.
Bunu söylerken niyetim kesinlikle denizinin güzel olmadığı ve burada bir yaz tatili geçirilemeyeceğini ima etmek değil, aksine kasabada yapılacaklar listesinin içinde enfes deniz deneyimleri de yer aldığından, manzara bonusu da ekleyerek; sakin, dingin ve romantik bir yaz tatili arayışında olanlara enteresan bir alternatif olabilir diye de düşünüyorum.. Hatta buraya dek gelmişken görülmeden dönülmemesi gereken bir minik ada ve muhteşem bir plaj bulunuyor ki o plaj, Yunanistan sınırlarında şu ana dek gördüklerimin ve de yüzdüklerimin en iyisi, en temizi, en etkileyicisiydi diyebilirim.. (Kendisi bir sonraki post konumuz..)
Konaklamak için bizim tercihimiz düğünün de yapılacağı Hotel Lazareto oldu. Frini ve Spyros düğüne davetli olan misafirler için otel ile özel bir anlaşma yaptığından oldukça makul bir fiyata konaklamamız mümkün oldu.. Bahçesi çok geniş ve keyifli, kahvaltısı zengin ve özenli, odaları tertemiz, oldukça büyük ve taş olması nedeniyle de son derece serindi.. Denizin yanı başında, kale surlarına giden yolun hemen üzerinde konumlanmıştı ve gün doğumu vaktinde yaptığım meditasyon ile kendini bana daha da sevdirmişti... Sahip olduğu geniş metrekare sayesinde düğün organizasyonu için de en ideal otel kesinlikle Lazareto idi, ancak bir daha Movenmasia'ya gitme şansımız olur ise surların içinde, denize yükseklerden de bakabileceğim Byzantino Boutique Hotel ya da Dina's House gibi minik bir butik otelde kalmayı tercih edebilirim..
KONAKLAMA:
Düğün daveti, öncesi ve sonrasıyla hem eksiksiz hem de müthiş keyifli bir organizasyondu. Sayelerinde tam olarak geleneksel bir Yunan kilise nikahına şahit olmuş olduk (Efie evlendiğinde eşi Stepan Ermeni olduğundan, Ermeni kilisesinde ve Ermenilerin gelenekleriyle bir kilise düğünü yapılmıştı). Keyifli bir kalabalık, kaliteli bir açık büfe içinde lezzetli Yunan klasikleri, kişiye özel sipariş edilebilen kokteyller, bazen geleneksel ama çoğu zaman da popüler Yunan müzikleriyle harmanlanmış unutulmaz bir gece yasattılar bize.. Yunanlıların senelerdir deneyimlediğim "anlatılmaz, yaşanır" Türk sevgisi sayesinde ve düğünün tek Türk misafiri olarak kendizi celebrity gibi hissettiğimizi söyleyebilirim. :)
Belki klişe olacak ama dünya gözüyle görülmeye değer kendine has bir Orta Çağ kasabası Monemvasia ve bambaşka bir Yunan deneyimi sunduğu da tartışılmaz.. Kasaba her anlamda ruhumuza ilaç gibi geldi diyebilirim.. Bu yüzden de veda ederken kale surlarına mutlaka yeniden geleceğimizi fısıldayıverdim...
Bu arada; bu yıl Lonely Planet’in Monemvasia’ya “Best Place to Visit Europe in 2016” kategorisinde ilk sırayı vermesine kesinlikle şaşırmadım... Hakkıdır efendim! :)
* Monemvasia sonrası mutlaka; Elafonisos
sevgiler
lulu
x
Muhtesemmmmm, beni hayallere daldırdı. İnşallah dünya gözü ile göreceğim :)
YanıtlaSilFotograflardaki tonlar oyle ki okurken bana da ortacag kasabası havası verdi diyecektim! Sonda yazını gorunce heh dedim dogru hissetmişim. Bir sürü not aldım okurken Lulum, boyle cok bilinmedik sakin rotaları senden dinlemeye bayılıyorum. Umarım bir gun tek girişli bu adacıga yolum duser..
YanıtlaSilLulu bu Evliya da her yeri gezmiş :))
YanıtlaSil