Belgrad ile ilgili hazırladığım ilk post şehir rehberi kıvamındaydı. Şimdi ise sıra yeme-içme notlarını yazıya dökmekte.
Belgrad gerçekten lezzet anlamında şaşırtıcı bir destinasyon. Şehir hali hazırda zaten beni görüntüsü ve yaşamı ile beklentimin üzerinde mutlu etmişken, bir de üzerine lezzetleriyle başımı döndürdü dersem sanırım ki abartmış olmam.
Belgrad'ın mutfağı ile ilgili söylemem gereken ilk detay; porsiyonların büyük, karşılığında ödenen bedellerin ise oldukça küçük oluşu.. İyi restoranlarda iyi yemekler yiyecek ve ödeyeceğiniz bedel karşısında bir miktar şaşıracaksınız bile diyebilirim..
K A H V A L T I
Aslına bakarsanız şehir kahvaltı anlamında pek gelişmiş sayılmaz. Genel olarak oteller bile kahvaltı dahil sistemde çalışmıyorlar ya da kahvaltı için istenen ek ücret hiç hiç mantıklı bir rakam değil. Ayrıca o rakamın karşılığında verilen kahvaltı oldukça zayıf ve lezzetsiz..
Ancak, kahvaltı konusu -biraz genellemiş olacağım ama- her Türk evladı gibi benim için de mühim bir mesele. Güne başlamak için kısa ya da uzun, ama mutlaka tatmin edici bir şeyler yemeyi tercih ederim ben de... O nedenle anlatmaya en temel öğün saydığım kahvaltıdan başlıyorum. Belgrad’ın ya da daha geniş bir acıyla bakarsak Balkanların en bilinen lezzeti börek yani ”burek”tir. Burek yemek için şehirde birçok pastane yani pekara alternatifiniz var. Bu alternatifler icinde Pekara Toma en ünlü zincir pastaneleri.. Ancak ben daha lokalci olduğumdan, mahalle aralarında bulduğum pastaneleri burek denemeleri için tercih ettiğimi söylemeliyim. Bir sıcak çay ve birkaç farklı burek çeşidiyle güne hızlı, ama mis gibi ve doyurucu bir başlangıç yapabiliyorsunuz..
Seyrek de olsa restoran ve kafelerin menülerinde kahvaltı bölümüne rastlanıyor. Bu mekanlardan biri güzel de bir fikir üzerine inşa edilmiş Supermarket Concept Store. Burası hem lezzet hem de tasarım anlamında kesinlikle alternatif bir seçim ve benim de şehirdeki favorim. Hatta Belgrad’daki en mutlu sabahım burada geçti diyerek beklentiyi bir parça daha arttırabilirim bile, zira bu övgüyü son derece hak ediyorlar. Supermarket’in isminden de anlayabileceğiniz gibi, burada restoran ve mağaza konsepti iç içe ilerliyor. Kıyafetten aksesuara, nostalji kokan ve çocuk zamanlarımızı hatırlatan objelerden ev dekorasyon malzemelerine dek aradığımız ya da belki de hiç aramadığımız birçok parçayı bu mağazada bulabiliyorsunuz. Zamanlar arası nefis bir seyahat gibi yani verdiği his.. Supermarket'in restoranını öğle ya da akşam yemeklerinde de tercih edebilirsiniz elbette, ama ben sabah sakinliğini ve kahvaltı lezzetlerini aşırı sevdiğimi söyleyebilirim..
(Adres; Uzun Mirkova 8)
Bir diğer kahvaltı tavsiyem ise bir miktar havalı.. Terazije Meydanı'ndaki tarihi otel Hotel Moskva. Kahvaltı kültürü olmayan bir şehirde geleneksel, ama kaliteli ve çeşidi bol bir kahvaltı etmek isterseniz bu otel hakikaten doğru bir adres. Ben açık büfe kahvaltısını seven biri olmamama rağmen, bu otelin açık büfe ancak özenle hazırlanmış kahvaltısını çok sevdim.. Bir kere çayları bile Ahmed Tea idi, daha ne olsun?
Kahvaltı sonrasında mutlaka kahve diyenler ya da güne yalnızca kahve ile başlayanlar adına; Koffein Belgrad’ın şehrin en ünlü kahve zinciri olarak bilindiğini söyleyebilirim.. Birçok yerde şubesini görebileceğiniz lokal bir zincir dükkan yani kendisi.. Ben kahve içmediğimden bir deneme de yapmadım ya da arayışta bulunmadım, ancak seviyor olsaydım şubeleşmiş mekanlar yerine daha kıyıda köşede kalmış lokal ve tek başına dükkanların peşine düşerdim diye inanıyorum.. Hatta bu konuda ne olur ne olmaz diye kendime Przionica diye bir not da almışım, zira kendisine kahvenin piri demişler...
Bir önceki yazımı okumayanlar varsa son cümlelerimi hatırlayabilirler.. Şehir için; kocaman ve sevimsiz binaların avlularında bulduğum ani mutluluklar demiştim, çünkü şehir bana kendini avlulara saklamış gibi hissettirmişti.. İşte bu cümlemi kanıtlayacak bir mekan önereceğim size şimdi.
Sevimsiz bir Sovyet binasının giriş kapısından baktığımda genişleyen bir koridor ve sonunda da bir ışık demeti görünce, heyecanlı adımlarımla binadan içeri girmiştim. Koridorun sonu bir avluya açılıyordu ve avlunun yüksek çevre duvarları sarmaşıklar ve saksılarıla süslenmişti. Dar ve kısa bir taş merdivenin yeşiller içinden bana göz kırptığını görünce cidden koşa koşa merdiveni tırmandım ve karşımda dekoru ile beni anında yükselten, bahçe içinde rengarenk bir kafe/restoran olan Mezestoran Dvoriste’yi buldum! Bu mekanı Belgrad’da yenecek gerçekten keyifli bir öğle yemeği yeri olarak notlarınıza ekleyebilirsiniz. Kesinlikle turistik olmayan, çok sevimli, düzeltiyorum; aşırı sevimli ve sosislerine doyamadığım, hatta çevrede tavla oynayanların sevinciyle de bir güzel eğlendiğim şipşirin bir mekandı Mezestoran.
Bir önceki yazımı okumayanlar varsa son cümlelerimi hatırlayabilirler.. Şehir için; kocaman ve sevimsiz binaların avlularında bulduğum ani mutluluklar demiştim, çünkü şehir bana kendini avlulara saklamış gibi hissettirmişti.. İşte bu cümlemi kanıtlayacak bir mekan önereceğim size şimdi.
Sevimsiz bir Sovyet binasının giriş kapısından baktığımda genişleyen bir koridor ve sonunda da bir ışık demeti görünce, heyecanlı adımlarımla binadan içeri girmiştim. Koridorun sonu bir avluya açılıyordu ve avlunun yüksek çevre duvarları sarmaşıklar ve saksılarıla süslenmişti. Dar ve kısa bir taş merdivenin yeşiller içinden bana göz kırptığını görünce cidden koşa koşa merdiveni tırmandım ve karşımda dekoru ile beni anında yükselten, bahçe içinde rengarenk bir kafe/restoran olan Mezestoran Dvoriste’yi buldum! Bu mekanı Belgrad’da yenecek gerçekten keyifli bir öğle yemeği yeri olarak notlarınıza ekleyebilirsiniz. Kesinlikle turistik olmayan, çok sevimli, düzeltiyorum; aşırı sevimli ve sosislerine doyamadığım, hatta çevrede tavla oynayanların sevinciyle de bir güzel eğlendiğim şipşirin bir mekandı Mezestoran.
(Adres ; Svetogorska 46)
Blaznavac, seyahat öncesi yaptığım araştırmalarda “Life is better in Blaznavac” mottosu ile aklımı çelmiş ve yapılacaklar listeme dahil olmuştu. Ziyaret ettiğimde ise gerçekten atmosferiyle insana mottosunu hissettiriyor diye düşündüm, zira daha bahçesine girer girmez dünyam değişmiş ve gülümsemeye başlamıştım bile.. Bahçe ortasında duran ve masa olarak kullanılabilen antika bir araba mı isteriniz, eğlenceli tabelalar mı yoksa sizi adeta dansa davet mottolar mı… Henüz bir oturacak yer düşünmeden, müzedeymişim gibi gezdirdi mekan bana kendini ve dekorasyonunda kullanılan detaylarına hayran bıraktı hakikaten.. Blaznavac için yapılan “modern sirk” benzetmesi hiç de abartılı bir tanım değilmiş meğer.. Kahve, öğle yemeği ya da aperitif için notlarınızda mutlaka olsun isterim..
Blaznavac, seyahat öncesi yaptığım araştırmalarda “Life is better in Blaznavac” mottosu ile aklımı çelmiş ve yapılacaklar listeme dahil olmuştu. Ziyaret ettiğimde ise gerçekten atmosferiyle insana mottosunu hissettiriyor diye düşündüm, zira daha bahçesine girer girmez dünyam değişmiş ve gülümsemeye başlamıştım bile.. Bahçe ortasında duran ve masa olarak kullanılabilen antika bir araba mı isteriniz, eğlenceli tabelalar mı yoksa sizi adeta dansa davet mottolar mı… Henüz bir oturacak yer düşünmeden, müzedeymişim gibi gezdirdi mekan bana kendini ve dekorasyonunda kullanılan detaylarına hayran bıraktı hakikaten.. Blaznavac için yapılan “modern sirk” benzetmesi hiç de abartılı bir tanım değilmiş meğer.. Kahve, öğle yemeği ya da aperitif için notlarınızda mutlaka olsun isterim..
(Adres; Kneginje Ljubice 18)
Cevapcici Sırpların meşhur köftesi, Shopska ise en az köftesi kadar meşhur olan salatalarına verilen işim. Cevapcici’nin bizim İnegol köftemizden çok da farklı olmadığını söyleyebilirim, ancak oralara kadar gitmişken elbette denenmeli bir lezzet. Pleskavitsa adında bir köfteleri daha var mutfaklarında. Tek parçada ve neredeyse bir tabak ölçüsünde hazırlanan yayvan bir köfte çeşidi kendisi ve içi peynir ve kaymakla beslendiğinden lezzeti -bana göre- Cevapcici’nin çok çok üzerinde.. Shopska, bizim çoban salatamızın ve Yunan'ın Greek Salad’ının arasında bir ölçüde hazırlanan ve üzeri rende peynir ile kaplanmış bir salata.. Sizi bilemem ama ben bu serinletici salataya kesinlikle bayıldım!
Bu üç geleneksel ve ünlü lezzeti yine geleneksel Belgrad restoranlarında deneyebilirsiniz. Skadarlija semti bu anlamda birçok restoran alternatifi sunuyor, hatta bu restoranlarda geleneksel Sırp eğlence anlayışını da deneyimleyebiliyor veya gözlemleyebiliyorsunuz.. Gece boyunca müzisyenler bir soprano eşliğinde mekanlar ve masalar arasında dolaşıyorlar mesela ve bu tatlı bir turistik deneyim oluyor.. Tri Sesira, Dva Jelena ve Sesir Moj bu bohem bölgenin en popüler restoranları diyebilirim. Tri Sesira’nin öne çıkışı ise yemeklerinin ya geleneksel köz fırınında ya da kömür mangalında pişiriliyor oluşu.. Bu restoranlardan herhangi birine gittiğinizde masanıza gelen; önce közlenip sonra kavrulmuş biberleri kesinlikle geri çevirmemenizi öneririm, zira her ne kadar –fazlasıyla- acı olsalar da çok çok lezzetliler..
Cevapcici Sırpların meşhur köftesi, Shopska ise en az köftesi kadar meşhur olan salatalarına verilen işim. Cevapcici’nin bizim İnegol köftemizden çok da farklı olmadığını söyleyebilirim, ancak oralara kadar gitmişken elbette denenmeli bir lezzet. Pleskavitsa adında bir köfteleri daha var mutfaklarında. Tek parçada ve neredeyse bir tabak ölçüsünde hazırlanan yayvan bir köfte çeşidi kendisi ve içi peynir ve kaymakla beslendiğinden lezzeti -bana göre- Cevapcici’nin çok çok üzerinde.. Shopska, bizim çoban salatamızın ve Yunan'ın Greek Salad’ının arasında bir ölçüde hazırlanan ve üzeri rende peynir ile kaplanmış bir salata.. Sizi bilemem ama ben bu serinletici salataya kesinlikle bayıldım!
Bu üç geleneksel ve ünlü lezzeti yine geleneksel Belgrad restoranlarında deneyebilirsiniz. Skadarlija semti bu anlamda birçok restoran alternatifi sunuyor, hatta bu restoranlarda geleneksel Sırp eğlence anlayışını da deneyimleyebiliyor veya gözlemleyebiliyorsunuz.. Gece boyunca müzisyenler bir soprano eşliğinde mekanlar ve masalar arasında dolaşıyorlar mesela ve bu tatlı bir turistik deneyim oluyor.. Tri Sesira, Dva Jelena ve Sesir Moj bu bohem bölgenin en popüler restoranları diyebilirim. Tri Sesira’nin öne çıkışı ise yemeklerinin ya geleneksel köz fırınında ya da kömür mangalında pişiriliyor oluşu.. Bu restoranlardan herhangi birine gittiğinizde masanıza gelen; önce közlenip sonra kavrulmuş biberleri kesinlikle geri çevirmemenizi öneririm, zira her ne kadar –fazlasıyla- acı olsalar da çok çok lezzetliler..
Eğer iyi bir klasik müzik dinleyicisiyseniz Little Bay kesinlikle ruhunuza iyi gelecek bir restoran önerisi... İnsan bu restoranda kendini bir anda yüzyıllar öncesine ışınlanmış gibi hissediyor. Garsonların kıyafetleri, mekanın bir operayı andıran locaları, mum ışıkları sayesinde romantikleşmiş ortamı, karanlığın içinde göz kırpan ünlü bestecilerin tabloları ve klasik müziğin sevilen örneklerinin kulağınızda değdiği mekan gerçekten farklı bir atmosfere sahip.. Keyifli bir gece geçireceğiniz şüphesiz hakikaten.. Gece diyorum, zira burası kesinlikle bir akşam yemeği restoranı, öğle değil.. Lezzet derseniz; büyük vaatlerde bulunamam ya da kesinlikle abartmak istemem. Ben boeuf bourguignon denedim mesela ve ortalama bir lezzet olduğunu düşündüm yerken.. Yine de bu mekanda lezzet sanki ikinci planımdaydı ve ilk önce ruhum doymuştu diyebilirim...
(Adres; Dositejeva 9a)
Belgrad, nehir kıyısında konumlanmış bir şehir olsa da sanki bir deniz kıyısı şehriymiş gibi deniz ürünleri ve balık restoranlarıyla oldukça popüler bir adres. Özellikle Zemun bölgesi bu anlamda bir cennet. Zemun zaten başlı başına bir yazlık bölge havasında olduğundan, balık yemek için şehrin en ideal bölgesinin burası olduğunu anlıyorsunuz. Zemun’un en iyi balık restoranı Restoran Saran diyorlar. Ben de bu kanıya, hem seyahat öncesi araştırmalarımdan hem de deneyimim sonrası rahatça varıyorum.. Tuna nehri kıyısında, romantik ve kesinlikle kaliteli bir yemek yemeyi planlıyorsanız başka bir adres aramanıza hiç luzüm yok diyebilirim.. Saran, hem servis hem ambiyans hem de lezzet anlamında çok çok tatmin edici bir restoran.. Abartmış olmak istemiyorum, ama kulağımda Edith Piaf eşliğinde son yılların en keyifli akşam yemeklerinden biriydi benim icin. (Adres ; 53 Kej Oslobodenja)
Belgrad seyahatinin "tam olarak bir keşifti" diyebileceğim adresi ise; homa oldu benim için.. Yalnızca burada yeniden yemek yiyebilmek için bile şehre yeniden gitmeyi düşünebilirim.. O denli etkileyici bir şef restoranıydı homa. (“h” harfi küçük yazılıyor).
homa’da öncelikle menüden alakart olarak sipariş verebiliyorsunuz. Bunun yanında bir de “et tadım menüsü mü yoksa balık tadım menüsü mü?” şeklinde bir soru yöneltiyorlar müşterilerine. Damak keyfinize göre seçim yapıyor ve kendinizi şefin ellerine bırakıyorsunuz.
Başlangıç, ara sıcak, ana yemek ve tatlı olmak üzere dört bölümden oluşan tadım menüsünün her aşamasında yiyeceğiniz tabağa uygun bir şarap sunuluyor haliyle.. Servis muazzam, lezzetler iddialı olsa da füzyon denemelerle zorlanmış tabaklar değil kesinlikle. Bu nedenle de beni aşırı tatmin ettiğini söyleyebilirim.
Belgrad ortalamasının oldukça üzerinde bir aksam yemeği mekanı olarak seyahat bütçesini bir miktar etkiliyor homa, ama aynı standartlarda bir tadım menüsü için İstanbul ya da Avrupa’da bir şehirde ne kadar ödeyeceğinizi düşündüğünüzde, ödediğiniz rakam sizi asla rahatsız etmiyor.
(Adres; Zorna Klemansoa 19)
Jelen ve Lava Sırpların meşhur bira markalarından ikisi. Hafif kırgın halime aldırmadan, parklar arasında birahaneleri dolaşıp, buz gibi biraları su yerine tükettim resmen.. Sokak aralarındaki minik ve lokal birahaneler şahaneydi kesinlikle, ancak yine de en keyifli bira içimini mekan-manzara avantajıyla
Jelen ve Lava Sırpların meşhur bira markalarından ikisi. Hafif kırgın halime aldırmadan, parklar arasında birahaneleri dolaşıp, buz gibi biraları su yerine tükettim resmen.. Sokak aralarındaki minik ve lokal birahaneler şahaneydi kesinlikle, ancak yine de en keyifli bira içimini mekan-manzara avantajıyla
Zemun sahilinde yaptığımı söyleyebilirim.
Rakija ise Sırpların meşhur rakısına verilen isim. Genel olarak erik meyvesinden üretilse de farklı meyvelerden de hazırlanabiliyormuş kendisi.. Bilmeniz gereken en önemli bilgi; shot olarak tüketilen ve oldukça sert bir içki oluşu. Bu anlamda bizim rakımız değil de daha çok İtalyanların grappa-sını andırıyor diyebilirim. Sertliğinden dolayı da yemek yanında değil, daha çok yemek öncesi ya da sonrasında tüketilmeye uygun oluyor.. Özellikle ev yapımı bir rakija içiyorsanız, alkol oranının belirsiz olabileceğini aklınızdan çıkartmayın derim…
Son olarak, Belgrad’da çılgın bir gece hayatı mevcut denebilir rahatlıkla.. Şehir gerçekten de sabahlara dek yaşıyor, ama yine de eğlence anlayışları bize göre son derece “old fashion” gibi duruyor.. Yani deneyimlemediğim bir konuda ahkam kesmek de istemem elbette, ama az çok gözlenmediğim bu.. ;)
sevgiler
lulu
x
Tatlı krizim tuttu :) bir de domates salatasının üstündeki peynir midir:)
YanıtlaSilEvet evet peynir ! misler gibi bisi.. fresh fresh kofte yanina harika gelmisti :)
SilLulummm postlarını özlemişim! Her yer lezzet, her yer keyif kokuyo <3 senin gibi yaptıgı seyahatlerden keyif alan, en ince detayları bile ayrı bir hazla içine çeken ve bunu okuyanlara yansıtan yoktur bebegim:) ne zaman giderim bilmiyorum, ama öyle bir rota çizersem bigün, mutlaka bu postuna bakıcam tekrardan! Öperim olmayan yanaklarından ve kucaklarım seni özlemle <3
YanıtlaSilMinikkusummm.. Ne tatlisin, mutlu oldum sabah sabah ! tesekkurler tum guzel cumlelerine.. Oyle sevincle yasiyorum ki seyahatlerimi, anlatirken bile beni sarmalayan heyecanimi hissediyor oldugunuzda daha da cok mutlu oluyorum ! Bugun yeni bir yazi dizisine baslarim bu gazla. Yasasin ! Operim seni de o guzeller guzeli sari pamuk cuvalimi da :)
Sil