Sanki bir başka dünyaya ve bir başka zamana ışınlanmışım gibi bir his...
Çok seviyorum; zira şehir her anımı dolu dolu yaşadığımı hissettiriyor bana ve sevdiğim adamın gözlerinin içine uzun uzun bakmaya bayılıyorum.. İstediğimde çok romantik, istediğimde çok eğlenceli, istediğimde çok komik ve çoğu zaman da sessizlikler içinde fazlasıyla melankolik kalabiliyorum.. Müthiş bir duygu özgürlüğü bu!
Yaz, kış, ilkbahar ve sonbahar mevsimlerini ayrı ayrı yaşama şansı bulduğum şehre, tüm bohemliğini iliklerime dek hissettiğim soğuk ve puslu günleri daha çok yakıştırıyor olsam da; Paris her dem Paris... Her ne mevsim olursa olsun yaşa, sindir, hislerini göğüs kafesine mühürle ki şehre özlem dolduğun günlere kalkan olsunlar diye düşünüyorum....
Paris'ten yeni dönmüş ve en çok özlediklerini bir nefes içine çekmiş biri olarak yazmıştım not defterime yukarıdaki satırları.. Aradan neredeyse sekiz ay geçmiş ve ben, bu sabah, bu şehri yine çok özlediğimi hissederek uyandım..
Sanırım karlı İstanbul sabahı beni 2012 ya da 2013 senesinde ilk kez daha ve bu kez karlar altında gördüğüm Paris’i hatırlattı bana.. Şimdi ofiste oturmuş hayal kuruyor ve varsayıyorum ki; bugün Paris’tesin, şehirde harcayabileceğin bir tam günün var ve koşturmak yerine yalnızca keyiften yanasın.. Hatta benim gibi Le Marais bölgesini çok sevdiğine inanıyorum ya da seveceğine ve sana –çok da abartmadan- favori sokaklarım ve dükkanlarım arasında tatlı bir Marais rotası çizmek istiyorum.
Eğer gözlerini yeni güne Le Marais sokaklarından birinde açmışsan ne ala, değilsen Paris metrosunun 3 ve 11 numaralı hatlarından ulaşabileceğin Arts et Metiers durağında inerek Marais sokaklarına sakince uzanabilirsin ya da metronun 1 numaralı hattındaki Hotel de Ville durağı seni kolayca semtin kalbine götürebilir.
Semt ile ilgili bilmen gereken en önemli not; pazar günleri şehrin genelinin sakin ve birçok mekanının kapalı olması nedeniyle Parisliler için Marais zamanının gelmiş olmasıdır diyebilirim. O nedenle pazar günleri semt daima kalabalık olur. Hafta içi ise pazartesi günü dışında semti ziyaret edersen sokakların tadına tam olarak varabilmen mümkün..
Le Marais, şehrin bana göre en karakteristik bölgesi. Daracık sokakları, sevimli meydanları, binaların sanat dokunuşlarıyla kaplanmış duvarları ve şirin pasajlarıyla çok başka ve alternatif bir Paris atmosferi sunuyor diye düşünüyorum. Salına salına dolaşıp, sakince ve saatlerce keşif yapabileceğin bu enfes semtte; insanın her sokağa girip çıkası, her mağazaya göz atası ve mümkün olan her mekanda bir şeyler yiyip içesi geliyor..
Rue Vieille du Temple için semtin en meşhur sokağı diyebiliriz. Upuzun ve kıvrımlı bir cadde olduğundan üzerinde bir çok restoran, kafe, butik, kırtasiye, pastane ve dondurma dükkanları görmen mümkün. Dondurma değil sanat yapıyorlar dediğim artizan değil ancak lezzetli Amorino bu cadde üzerinde bir şubeye sahip. Küçük ve mütavazi bar Les Etages, onun az ilerisinde bulunan romantik ötesi bir kitapçı/şarapçı bar olan La Belle Hortense ya da son dönemde pek övülen Le Perle yine bu cadde üzerinde bulunuyor.
Rue Vieille du Temple’yi kesen ve sanırım dönüp dolaşıp benim en çok yürüdüğüm sokak olan Rue Sainte-Croix de la Bretonnerie üzerinde de birçok görülesi dükkan bulunuyor. Tam olarak lokal ve doyumsuz bir ortama sahip Au Rendez Vous des Amis bu sokakta mesela.. Dekorasyon mağazası Nature Decouvertes Le Marais, ve hem dekor hem de tekstil alternatifleriyle başımızı döndüren Fleux mağazası da yine bu sokağın güzellerinden.. Resistance ve La Panfoulia ise sokağın "hadi bir kadeh keyif yapalım" dedirten minik barları..
Rue des Rosiers, Marais bölgesinin Yahudi caddesi/mahallesi oluyor.. Görülesi manzaralara ve denenesi lezzetlere sahip bir çevre.. Sinagogdan çıkmış ve kippalarıyla dolaşan Musevileri görüp, Rue des Hospitalieres Saint-Gervais’e saparak Chez Marianne’in sarmaşıklarla kaplı binasını resimleyip sonra yeniden Rue des Rosiers’e dönerek "Marais’de ne yenir?" sorusunun yanıtı olan falafel deneyimini L’As du Fallafel'de yaşayabilirsin. Genel olarak -büyük bir sürpriz olmazsa- kuyruk bekleyerek ulaşıyorsun falafeline, ama bu bekleyişe değiyor.
Yahudi Mahallesi demişken; semtte JARDIN ANNE FRANK yani Anne Frank'ın adını taşıyan bir bahçe bulunuyor. Kalabalıklardan kaçmak için tatlı bir kaçış noktası kendisi.. Bahçe içinde bir de bebek müzesi var. İsmi; Musee de la Poupee. (Adres: 14 Impasse Berthaud)
Rambuteau, semtin bir diğer hareketli ve uzunca sokağı. Çok sevdiğim kırtasiyeci Papeterie Cadeaux bu cadde üzerinde. Caddeyi tamamen bitirirseniz devamında şehrin Pompidou Merkezi’ne giriş yapmış oluyorsun. Şehrin o bölgesi de değişik manzaralara sahip, ben seviyorum.. Çok turistik gibi görünse de güneşli havalarda Le Cavalier Blue’da oturup, hem D vitamini hem de birer kokteyl almak nefis keyifli geliyor bünyeme..
Le passage de l’Ancre isminde enfes bir pasaj var mesela Marais’de. Gizli-saklı kalmış yemyeşil bir pasaj burası ve 223 Rue St-Martin ya da 30 Rue de Turbigo sokaklarından ulaşılıyor kendisine.. Ah bu arada, Rue St-Martin denince benim aklıma hemen “Les Cyclades” ismindeki şirin mi şirin Yunan lokantası geliyor. Bu cadde daima capcanlı, renkli ve kozmopolit bir çevre ve tüm o renkler içinde “half Greek” yanım ayaklarımı hep Les Cyclades’e doğru yönlendiriyor. Oturup yemek yemedim burada daha önce; zira ne yalan söyleyeyim Fransa sınırlarındayken aklıma Yunan lezzetleri pek gelmiyor, ama karşısına geçip benimle yaşıt bu dükkana bakınca hissettiğim duyguyu seviyorum.
Bir başka gizli sokak/meydan; Place Ste-Catherine. Sakin, kendi halinde ve bir çok lezzetli bistro ve restorana sahip bir meydan burası. Akşam yemeğinizin ya da keyifli bir öğle yemeğinizin adresi olabilir.. Rue St-Paul ise antika dükkanları ile dolu küçük bir meydan. Marais’in yaşam şeklini daha net anlamak adına burada bulunmak -pazar günleri aşırı kalabalık olsa dahi- gerçekten iyi bir tercih oluyor.
Rue des Barres, semtin Orta Çağ havasını solumak için doğru bir adres. St-Gervais Kilisesi gölgesinde, özellikle de çiçeklerle bezenmiş bahar aylarında enfes kareler yakalanıyor bu sokakta. Öğle yemeği için L'Ebouillante güzel bir tercih olabilir. Eski, klasik ve tam özlediğimiz tipte bir Fransız kendisi..
Rue des Francs Bourgeois, Marais’in en şık mağazalarını ağırlayan alışveriş caddesi. Tipik bir Paris moda atmosferini Marais algısıyla solumak için en doğru cadde burası diyebilirim. Kaç kez geçersen geç daima bir “window shopping” yaptırıyor insana.
Rue des Gravilliers, semtin pek de popüler olmayan sokaklarından biri. Üzerinde bulunan ve alternatif kahvaltılar sunan Wild & The Moon, minicik bir Italyan Trattoria olan Il Ristretto ve karşısına geçip dükkan içi hareketliliğini izlemeyi pek sevdiğim %100 atizan kasap Boucherie Des Gravilliers adresleriyle pek şirin bir sokak burası. Ben seviyorum, kalbinle bakarsan sen de sevebilirsin diye düşünüyorum..
Park özledik, falafelimizi alıp çimlere yayılalım ve keyifle yiyelim dendiğinde, şehrin en eski ve en planlı parklarından biri kabul edilen Place des Vosges alternatifine doğru yol alabilirsin.. Tipik bir Fransız. Tertemiz ve aşırı düzenli…
Le Marais, şehrin bana göre en karakteristik bölgesi. Daracık sokakları, sevimli meydanları, binaların sanat dokunuşlarıyla kaplanmış duvarları ve şirin pasajlarıyla çok başka ve alternatif bir Paris atmosferi sunuyor diye düşünüyorum. Salına salına dolaşıp, sakince ve saatlerce keşif yapabileceğin bu enfes semtte; insanın her sokağa girip çıkası, her mağazaya göz atası ve mümkün olan her mekanda bir şeyler yiyip içesi geliyor..
Rue Vieille du Temple için semtin en meşhur sokağı diyebiliriz. Upuzun ve kıvrımlı bir cadde olduğundan üzerinde bir çok restoran, kafe, butik, kırtasiye, pastane ve dondurma dükkanları görmen mümkün. Dondurma değil sanat yapıyorlar dediğim artizan değil ancak lezzetli Amorino bu cadde üzerinde bir şubeye sahip. Küçük ve mütavazi bar Les Etages, onun az ilerisinde bulunan romantik ötesi bir kitapçı/şarapçı bar olan La Belle Hortense ya da son dönemde pek övülen Le Perle yine bu cadde üzerinde bulunuyor.
Rue Vieille du Temple’yi kesen ve sanırım dönüp dolaşıp benim en çok yürüdüğüm sokak olan Rue Sainte-Croix de la Bretonnerie üzerinde de birçok görülesi dükkan bulunuyor. Tam olarak lokal ve doyumsuz bir ortama sahip Au Rendez Vous des Amis bu sokakta mesela.. Dekorasyon mağazası Nature Decouvertes Le Marais, ve hem dekor hem de tekstil alternatifleriyle başımızı döndüren Fleux mağazası da yine bu sokağın güzellerinden.. Resistance ve La Panfoulia ise sokağın "hadi bir kadeh keyif yapalım" dedirten minik barları..
Rue des Rosiers, Marais bölgesinin Yahudi caddesi/mahallesi oluyor.. Görülesi manzaralara ve denenesi lezzetlere sahip bir çevre.. Sinagogdan çıkmış ve kippalarıyla dolaşan Musevileri görüp, Rue des Hospitalieres Saint-Gervais’e saparak Chez Marianne’in sarmaşıklarla kaplı binasını resimleyip sonra yeniden Rue des Rosiers’e dönerek "Marais’de ne yenir?" sorusunun yanıtı olan falafel deneyimini L’As du Fallafel'de yaşayabilirsin. Genel olarak -büyük bir sürpriz olmazsa- kuyruk bekleyerek ulaşıyorsun falafeline, ama bu bekleyişe değiyor.
Yahudi Mahallesi demişken; semtte JARDIN ANNE FRANK yani Anne Frank'ın adını taşıyan bir bahçe bulunuyor. Kalabalıklardan kaçmak için tatlı bir kaçış noktası kendisi.. Bahçe içinde bir de bebek müzesi var. İsmi; Musee de la Poupee. (Adres: 14 Impasse Berthaud)
Rambuteau, semtin bir diğer hareketli ve uzunca sokağı. Çok sevdiğim kırtasiyeci Papeterie Cadeaux bu cadde üzerinde. Caddeyi tamamen bitirirseniz devamında şehrin Pompidou Merkezi’ne giriş yapmış oluyorsun. Şehrin o bölgesi de değişik manzaralara sahip, ben seviyorum.. Çok turistik gibi görünse de güneşli havalarda Le Cavalier Blue’da oturup, hem D vitamini hem de birer kokteyl almak nefis keyifli geliyor bünyeme..
Le passage de l’Ancre isminde enfes bir pasaj var mesela Marais’de. Gizli-saklı kalmış yemyeşil bir pasaj burası ve 223 Rue St-Martin ya da 30 Rue de Turbigo sokaklarından ulaşılıyor kendisine.. Ah bu arada, Rue St-Martin denince benim aklıma hemen “Les Cyclades” ismindeki şirin mi şirin Yunan lokantası geliyor. Bu cadde daima capcanlı, renkli ve kozmopolit bir çevre ve tüm o renkler içinde “half Greek” yanım ayaklarımı hep Les Cyclades’e doğru yönlendiriyor. Oturup yemek yemedim burada daha önce; zira ne yalan söyleyeyim Fransa sınırlarındayken aklıma Yunan lezzetleri pek gelmiyor, ama karşısına geçip benimle yaşıt bu dükkana bakınca hissettiğim duyguyu seviyorum.
Bir başka gizli sokak/meydan; Place Ste-Catherine. Sakin, kendi halinde ve bir çok lezzetli bistro ve restorana sahip bir meydan burası. Akşam yemeğinizin ya da keyifli bir öğle yemeğinizin adresi olabilir.. Rue St-Paul ise antika dükkanları ile dolu küçük bir meydan. Marais’in yaşam şeklini daha net anlamak adına burada bulunmak -pazar günleri aşırı kalabalık olsa dahi- gerçekten iyi bir tercih oluyor.
Rue des Barres, semtin Orta Çağ havasını solumak için doğru bir adres. St-Gervais Kilisesi gölgesinde, özellikle de çiçeklerle bezenmiş bahar aylarında enfes kareler yakalanıyor bu sokakta. Öğle yemeği için L'Ebouillante güzel bir tercih olabilir. Eski, klasik ve tam özlediğimiz tipte bir Fransız kendisi..
Rue des Francs Bourgeois, Marais’in en şık mağazalarını ağırlayan alışveriş caddesi. Tipik bir Paris moda atmosferini Marais algısıyla solumak için en doğru cadde burası diyebilirim. Kaç kez geçersen geç daima bir “window shopping” yaptırıyor insana.
Rue des Gravilliers, semtin pek de popüler olmayan sokaklarından biri. Üzerinde bulunan ve alternatif kahvaltılar sunan Wild & The Moon, minicik bir Italyan Trattoria olan Il Ristretto ve karşısına geçip dükkan içi hareketliliğini izlemeyi pek sevdiğim %100 atizan kasap Boucherie Des Gravilliers adresleriyle pek şirin bir sokak burası. Ben seviyorum, kalbinle bakarsan sen de sevebilirsin diye düşünüyorum..
Park özledik, falafelimizi alıp çimlere yayılalım ve keyifle yiyelim dendiğinde, şehrin en eski ve en planlı parklarından biri kabul edilen Place des Vosges alternatifine doğru yol alabilirsin.. Tipik bir Fransız. Tertemiz ve aşırı düzenli…
Marais’de Sanat yok mu?
* Victor Hugo’nun evi olan ve içinde muhteşem cümleler kaleme aldığı
Maison de Victor Hugo Marais için nefis bir müze alternatifi. Victor Hugo’nun Les Misarable’ı yazdığı odasını kim görmek istemez ki?
(Adres: 6 Place des Vosges)
* Şehir tarihini daha iyi anlayabilmek için Musee Carnavalet keyifli bir rehber diyorlar. Yalnız, müze binasının çok fazla odasının olması, Marais sokaklarının keyfine varmak istiyorsan müzeyi bir alternatif yapmaktan alıkoyuyor.. ama yine de notu burada bulunsun.
(Adres: 16 Rue des Francs Bourgeois)
* Son yıllarda semte bir başka güzellik katan ise yeniden ziyarate açılan Musee Picasso. Picasso’nun ciddi adette eseri var bu müzede ve onun dışında; Cezanne, Degas ve tatlı tombiğim Matisse'in de eserlerini bu müzede görmek mümkün..
(Adres: 5 Rue Thorigny)
Keyifli keşifler!
Lulu
x