Merhaba!
2016 yaz sezonu için tatillerimizden birini Bey'in yoğun programı nedeniyle Alpico ile baş başa geçecek bir Anne-Çocuk Tatili olarak planladık. Düşüncesi dahi içimi kıpır kıpır eden bu fikrin, hem Alpico ile olan ilişkimize yeni bir boyut katacağına hem de sanat anlamında onun resim pratiğine, hayal dünyasına, ama en önemlisi de ruhuna ilhamlar saçacağının çok bilincindeydim.
Alpico sanata yatkın bir çocuk.. Bunu sezmeye başladığımızdan ve bizim için önemli olan isimlerden de bu ışığın varlığını dinlediğimizden beri, anlık ya da tüm hayatını etkileyebilecek kararlar açısından mutlaka duruma çok yönlü olarak yaklaşmaya çalışıyoruz. Hafta sonu planlarımız, tatillerimiz, hediyelerimiz ya da okul araştırmalarımız hep üzerine yoğunlaşılarak veriliyor. Buradaki amaç elbette Alpcan'ın bir sanatçı olması ya da sanat eğitimi alması adına onun küçük omuzlarına fazlaca yüklenmek değil. Hatta kesinlikle değil ve bu noktada biz de aşırı titiz davranmaya çalışıyoruz. Amacımız daha iyi bir insan, daha özgür bir ruh olması adına ufkunu olabildiğince açabilmek, beslenmesine katkı sağlamak; zira kendisi buna çok açık..
Tabi diğer tarafta da bizim gelişimimiz var... Çünkü bir çocukla "yeniden" büyümek ve olduğun "sen"in daha fazlası olabilme ihtimali müthiş heyecan verici!
İşte ben bu geçerli nedenler ışığında tatilimizi planlamaya başladığımda aklımı kurcalamaya başlayan bir soru bir de düşünce oldu.. Soru; “yaz tatilini sanat ile nasıl birleştirebilirim?” idi. Düşünce ise; bu denli üzücü, yaralayıcı ve basitçe "kötü" denebilecek bir dünya düzeninde yaşarken, ruhumu serin tutmak adına nitelikli bir seyehatte sanata yakın durmak kendimi tedavi etmenin iyi yolu olurdu.. Öyle bir dönemdi, üst üste bir sürü kötülük vardı etrafımda ve uzaklaşmak, bu enerji çeperinin dışına çıkmak en doğrusuydu...
Aklıma ilk gelen ilk destinasyon Fransa’nın Cote d’Azur kıyı şeridi oldu diyebilirim. Neticede bir Rönesans aşığı olarak Floransa’ya da aklım kayabilirdi, ama onun zamanı henüz 5,5 yaşında bir çocuk için gelmemişti, bunun bilincindeydim.. Ayrıca deniz de yanı başımızda olmazdı ve ağustos sıcağında seyahat ikimiz için de eziyete dönüşebilirdi.. Cote d’Azur’u düşünmemi sağlayan ilk şey ise Antibes anılarım oldu. Antibes, daha önce ziyaret ettiğimizde hayran kaldığımız bir Picasso müzesine sahipti ve eşsiz Akdeniz manzarasıyla sıcak bir yaz gününde hakikaten serinletici bir etki bırakmıştı üzerimizde.. Alpico o zaman henüz 2,5 yaşındaydı ve bebek arabasından renkleri şaşkınlıkla takip ettiğini çok net hatırlıyordum. Bu mis hatıra eşliğinde yine bir Cote d’Azur tatili planlarsam, daha önce gittiğim, kısmen de bildigim bir bölgeyi sevgili yanımızda yokken de rahatça gezebilir ve kendimi ilk yalnız tatilimizde daha güvende hissedebilirim diye de düşündüm açıkçası.. Ayrıca Nice şehrinin eski şehir bölgesi Vieux Nice’de kiraladığımız daireyi de yeniden kiralayabilirsem bizim için nefis bir nostalji olabilirdi.. Planlarımı bu şekilde netleştirdim, uçak biletlerimizi kestirdim ve evimizi, yani üç sene evvel kaldığımız nefis daireyi de yeniden kiralamayı becerdim.
Ancak tam o günlerde dehşet bir olay yaşandı Nice şehrinde… Bastille Day kutlamalarının yapıldığı 14 Temmuz 2016 akşamı tüylerimizi diken diken eden bir terör saldırısına uğradı şehir. Çok üzücüydü olanlar.. Görüntüler kahrediciydi ve ben de seyahatimize dair büyük bir korku içindeydim haliyle.. Ancak sevgiliyle oturup konuştuğumuzda şuna karar verdik; sevgimizi o şehrin insanlarıyla paylaşmalı, acılarına ortak olmalı ve yaşamaya inatla devam etmeleri için onlara kuvvet vermeliydik. Bu itici güç eşliğinde planlarımızı daha da hızlandırdım. Fransa’da yaşayan arkadaşlarımdan ve Alpcan’ın sanata bakış açısını geliştirmek isteyen büyüklerimden aldığım tavsiyeler sonrası enfes bir seyahat planı çıktı ortaya.. Seyahatimizi, her anı dolu dolu geçecek şekilde, ama yol arkadaşımın 5,5 yaşında olduğunu unutmadan hazırladım. Alternatifleri, vaktimiz kalırsaları, olmazsa olmazları, mutlaka O’na tattırmam gerekenleri....
İlk postta, size bu planları başlıklar halinde sunacağım. Sonraki postlarda ise bu başlıkları ve gerçekleşenleri detaylıca anlatacağım. Anne-Çocuk Tatili’mizin birçok annenin hayali olduğunu ya da birçok anneye cesaret vereceğini düşündüğümden, bu serinin çok yerini bulan postlar olacağına inanıyorum..
İşte yaşandığı an, yani pratikte üzerinde birçok değişiklik yaptığımız seyahatimizin netleşmiş planları;
1. Villefranche Sur Mer ve St. Jean Cap Ferrat kasabaları, Villa & Jardins Ephrussi de Rothschild Malikanesi ve Bahçeleri gezisi: Gün yorucu olmaz ise, Cap’tan onbeş dakikalik yürüyüş ile Beaulieu Sur Mer kasabasına geçiş ve kasaba ziyaretlerinde mutlaka deniz!
2. Eze Village ve Jardin Exotique Botonik Bahçe ziyareti. Sonrasında “Nietzsche Yolu” üzerinden Eze Sur Mer: Bu enfes ama dağlık olan kasaba ziyareti ve patika yoldan deniz kenarına iniş muazzam yorucu olacağından, yolun sonunu sevgiliyle aklımıza kazınmış o mükemmel sahil restoranında yeniden bir yemek yer ve plajından da denize gireriz planı ile noktalıyacağız..
3. Antibes şehir turu ve Picasso Müzesi: Hem sanat hem deniz hem lezzet! Nefis bir gün olacak..
4. Monaco/Monte Carlo ve Ocean Oceanographic Museum ziyareti: Bu ziyaret bize yine deniz alternatifi sunacak, ayrıca Monaco Prensliği'nin asker değişim töreni izleyip sonrasında da F1 yollarından çıplak ayak yürüyüş yapabileceğiz..
5. Chagall ve Matisse Müzeleri: Sanırım Alpcan için sanat anlamında en önemli ve ilham verici gün o gün olacak.. Sonrasında ve öncesinde de Nice'in eşsiz turkuaz mavisinde doyasıya yüzebiliriz..
6.Modern Sanatlar Müzesi (Musée d'art moderne et d'art contemporain M.A.M.A.C): Bu plan aslında opsiyonlu.. Günü orada olduğumuzda farklı bir hale de getirebiliriz, zira yaşı itibariyle Modern Sanatlar ne kadar doğru bir zamanlama henüz emin değilim..
NOT: Bu günlerin her birine sabah ve akşam ritüelleri olarak şunları ekledik Alpico ile.. (elbette planlarımız ailece hazırlandı!) Aynı 2013 yılı seyahatimizdeki gibi; erkenden evden çıkılsın, Cours Saleya pazarından meyve alışverişi yapılsın, mahalle fırınımızdan sandviçlerimiz taze taze hazırlatılsın ve kahvaltımız ya Promenade des Anglais boyunca uzanan banklarda ya da Nice’in taşlık plajında, ama mutlaka denize karşı yapılsın. Akşam uyumadan ise ya dondurma ya da macaron!!
Şimdi biz sırt çantalarımızı takıp, uçağımızı yakalayalım.
Oh la la!
lulu
x
Serinin diğer postları:
Vol.2: Villafranche
Vol.4: Antibes and Musee Picasso