Dünya tarihinin belki de en büyük psikolojik deneyinin içinde olmamız, kişisel olarak bana -eminim ki bir çoğunuza da- hala inanılmaz geliyor değil mi? Bu zamanları, ben kendi adıma mümkün olan en verimli şekliyle değerlendirmeye çabalıyor ve güven duygumun eksilmemesi için kendi doğrularımdan ve kararlarımdan şaşmamaya gayret ediyorum. Bu çabanın kolay olduğunu ise asla söyleyemem, zira Harvard Üniversitesi'nden yayınlanmış bir makalede de çok güzel ifade edildiği gibi; bu sürecin kişiler üzerinde bir dayanıklılık testi gibi algılanabileceğine benim de aklım yatmış durumda.. Yazıda nefis bir metafor da kullanılmış; "Dal, büküldüğünde bükülür, ama kırılmaz; bunun yerine geri yaylanır ve büyümeye devam eder."
Metafor hakikaten çok yerinde, ancak vücudumuzun ne tepki vereceğini kesinlikle bilemediğimiz bir virüs tehdidi, bu tehdidin sevdiklerimizi elimizden alabilme ihtimalinin getirdiği endişe, evlere kapanmış olmanın -ilk birkaç haftalık heyecan sonrası- getirdiği yalnızlık duygusu, ki özellikle de tek başına yaşayan ya da birliktelikleri halihazırda zedelenmiş çiftler için bu süreç yanında getirdiği belirsizlik beraberinde pek de kolay olmadı, hala da olamıyor..
Tüm bu sürece ekonomik kaygılar da eklendiğinde depresyona giren ya da çareyi antidepresan kullanmakta arayan insan sayısının da çok ciddi boyutlara ulaştığını sanırım siz de gözlemliyorsunuzdur.. Haberlerden ziyade insan kendi yakın çevresinde bile bu çareyi sıkça işitir oldu galiba..
Ben kişisel olarak dayanıklılığımı en önce uzun yıllardır devam eden meditasyon hayatıma ve bu sayede edindiğim bakış açıma borçluyum diyebilirim.. Bu nokta çok önemli, zira bu durum zaman içinde ailemi de etkisi altına alan nefis bir düşünce bulutuna dönüştü ve sanki kendi fanusumuzda yaşıyormuşcasına darbelerden mükemmel bir şekilde korunmamıza yardımcı oldu.. Netice evren bize özüne git, geleneksel olana dön ve biçeceğin günler gelene dek ekmeye devam et demiyor mu? Evimizin huzuru, birbirine her zaman alan açmış bir ilişkiye dahip olmanın rahatlığı ve Alpico'nun okul hayatındaki sorumluluk bilinci de bu süreci daha da kolay kıldı bizim hanemizde diyebilirim.. Evimize daha çok vakit ayırmayı hep istediğimizden, zorunluluk dahilinde bile olsa bunu başardık. Kendimize, hobilerimize, kitaplarımıza, bedenlerimize, filmlere (dizilere değil), belgesellere çok daha ve daha verimli zamanlar ayırdık..
Büyük şehirde yaşayan ve her tatil fırsatını şehirden kaçmak olarak gören şanssız azınlıktan olduğumuzdan, sanırım en zorlandığımız şey; ister kısa ister uzun olsun, lezzetini doyasıya çıkardığımız tatillerimizden uzak kalmak oldu.. İptal edilen uçak biletleri ve oteller çok tatsızdı elbette, ama önce sağlıktı, zaten kimsenin gözü de sağlık dışında bir şey görüyordu diyemem...
19 Mart 2020 ve normalleşmeye başladığımız Haziran 2020 aylarına dek evimizden yürümek ve alışveriş yapmak dışında uzaklaşmadık. İlk normalleşme zamanları başladığında ise Bodrum'daki anne evi ve en güvenli yol olduğuna inandığımız tekne tatili dışında farklı bir seyahat planlaması yap(a)madık..
İkinci dalga ve ardından gelen kapanmalar sonrası 2021 yılına izole tatil arayışlarımızı hızlandırarak girdik tahmin edersiniz ki.. Buna önem verdik, zira belli ki daha uzun süre bu virüs gerçeği ile yaşayacaktık ve kendimize bu anlamda alternatifler yaratmamız şarttı.. Süreç uzadıkça, zorunlulukların canımızı sıkmaya başlaması pek ala muhtemeldi ve sosyalleşmeye -aşı takvimimiz belirsiz olsa da- ucundan kıyısından da olsa yaklaşmalıydık.
Karavan deneyimimizi bir önceki postta anlatmıştım. Hakikaten bize nefes aldıran bir kısa tatil olmuştu. İkinci tatilimiz ise bir otel oldu..Hem de hayatı boyunca büyük otelleri sevmemiş ve mecburi durumlar dışında büyük otellerde konaklamayı tercih etmemiş bir çift için oldukça iddialı bir seçimle...
Club Marvy açıldığı günden beri aklımın bir köşesinde olan, ve fakat yurt içinde tatil yapmayı pek tercih etmediğimizden bir türlü deneyimleme şansı bulamadığımız bir işletmeydi. Fırsat bu fırsat diyerek, henüz normalleşme de başlamadan ve kalabalıklar tatil yörelerine akın etmeden Marvy araştırmasına girdik. Mayıs ayı, Bey'in doğum gününü de içerdiğinden bize nefis bir bahar tatili fırsatı sunacak ve yazın yapacağımız muhtemel tatillere dek bünyemizi dengede tutabilecekti.. Çok zor karar verdik diyemem. Web sitesi görselleri ve alakart restoran avantajı sayeside bir hayli hızlı karar verebildik kendisi için.. İnsan bir işletmede Şemsa Denizsel ismini görünce zaten pek de fazla kafa yormak istemez diye düşünüyorum.. (Nişantaşı sakinleri ve Kantin sevenler beni anlar mutlaka)
Marvy beklentimin çok daha üzerinde bir büyüklüğe sahipti. Biraz korkmadık değil aslında, fakat bu büyüklük, hem Mayıs ayının getirisi hem de işletmenin %50 kapasite ile çalışması sayesinde daha da keyifli bir tatil deneyiminin yolunu açtı bizim için..
İşletmede +18 için ayrı konseptler hazırlanmıştı. İsterseniz çocuklu aile plajından da yararlanabiliyorsunuz elbette, ama çocuksuz olanların yeri daha çok +18 plajı oluyordu. Çocuklu olup bizim gibi kimseye zararı olmayan aileler ise iskele üzerinde takılabiliyordu. Ez azından bir genelde bunu tercih ettik.. Çok da keyifli dolu.. Açıkçası hem sakinlik hem de deniz anlamında da iskeleden girmek çok daha iyi bir karardı, zira Club Marvy, Özdere'de kendilerine ait bir koyda (Kesre Körfezi diye geçiyor) konumlanmış olsa da denizi mükemmeldi diyemem.. Suyun rengi biraz bulanık, sahili fazlasıyla sığ ve denizi -neredeyse- her daim dalgalı olduğundan, her ne kadar Alpcan dalgalarda aşırı eğlenmiş olsa da denize girmek büyük bir keyif vermiyordu.. Bu nedenle deniz için büyük beklentilerle Marvy rezervasyonu yapmanızı "nacizane" önermem.. Bu beklentiye girmezseniz, şüphesiz ki tatilden çok daha büyük bir keyif alırsınız diye inanıyorum..
Infinity Pool, yani Sonsuzluk Havuzu otelin en keyifli noktalarından biriydi diyebilirim. Misafir kapasitesinin sınırlı olması avantajıyla, güven duygumuzu yitirmeden havuza bile girebildik ki bunu hiç hesaba katmamıştık..
Engin Ege Denizi'ni bu havuzun içindeyken doyasıya izlediğimi ve zamandan ve mekandan bağımsız olarak biraz meditasyon, bol bol nefes çalışmasını burada yaptığımı, rüzgarı yüzümde hissetmeye doyamadığımı söyleyebilirim... Çok keyifliydi hakikaten..
Çocuklar için kocaman, yaş aralığı belirlenmiş ve belirli saat aralıklarında açılan aquaparkın olduğunu da ayrıca belirtmeliyim.. Alpcan hem arkadaş edindi bu sayede hem de baba-oğul çok eğlenceli dakikalar geçirdiler.. Eh bu anlar benim de kitabımla sessizliklere gömüldüğüm, hayır denmez zamanlarım oldu..
Çocuk demişken, aileler çocuklarını Kids Club'a da emanet edebiliyordu otelde ve yanılmıyorsam iki farklı yaş aralığında içerikli aktivitelerle çocuklara keyifli bir zaman yaratılıyordu.. Kesinlikle klasik büyük otellerin çocuk kulüplerinin görüntüleri gelmesin gözünüze...
Yemeklerdeki özen, tek bir çeşidin bile "öylesine" yapılmamış olduğuna ikna olmak, gelen misafir çehresinin az çok ihtiyacımız olan seviyede seyretmesi (son yıllardaki bozulmayı kimse inkar edemez sanırım) ve otel personelinin adeta tatilimizi mükemmel hislerde tamamlamamız için yaptığı işbirliği bizi Marvy kararımızdan kesinle pişman etmedi.. Hatta aksine, sezonda olmasa da sezon öncesi ve sonları için nefis bir alternatif olarak daima aklımızda yer edeceğe benziyor..
Beş ayrı alakart restoranı vardı otelin. Michelin yıldızlı şef Cristina Bowerman'ın Buono Italiano restoranı dışındakiler ücretsizdiler, ancak hem +18 durumunu dikkate almak hem de yer kapasitesi açısından günlük olarak rezervasyon yapmak gerekiyordu.. Bu rezervasyonları da yine otelin aplikasyonu üzerinden yapabiliyordunuz. (Zorluk yaşarsanız, Marvy Assist'ten her an destek alabilirsiniz.)
Bu alakart restoranların her biri birbirinden farklı menülerle 5 ayrı gece 5 apayrı yemek deneyimi sunuyordu misafirlerine. Favorimiz gün batımı vakti gidip denizin yanı başına oturduğumuz İskele Meyhane'ydi diyebilirim. Ege lezzetlerine Şemsa'nın eli değmişti bir kere, nasıl olmasın? Yedi tane bar alternatifi ise şahane bir başka avantajdı otelde.. Yemek öncesi apritivosu için Luvi Bar ve imza kokteyllerine, ayrıca da müzik seçimlerine kesinlikle bayıldık..
Marvy Aktivity programı yine aplikasyon üzerinden ya da otelin belirli yerlerine konmuş panolardan takip edilmeli diye düşünüyorum.. Farklı farklı yoga seansları, fitness ve dans dersleri, meditasyon alanlarında yapılan grup çalışmaları ve sezonda verilen konserler bu panolardan yayınlanıyorlar ve tatilinizi renklendiriyorlar kesinlikle.. Açıkçası biz herhangi bir aktivite programına katılmadık, ancak sessizlik meditasyonunun yapılacağı yeri, otelin doğal florasını tanımak için yaptığımız uzun yürüyüşlerde görünce bu karardan biraz pişman olmadık diyemem..
"Aile Sanat Günü" adıyla bir rutin haline gelmiş müze ve galeri ziyaretlerimizi pandemi nedeniyle çok özlemişken Atelier Marvy bize ilaç gibi gelen bir aktivite oldu. İşletmenin sanat projelerini Ferhan İstanbullu yaptığından ortaya çıkan işler de son derece tatmin ediciydi haliyle.. Bizim seyahatimiz "Yeşilmişik" sergisinin açılış zamanına da denk geldiğinden, ailece çok keyifli birkaç saat geçirmemize vesile oldu..
Uzun lafın kısası; Marvy'i sevdik biz. Bir kere kendimizi asla güvensiz hissetmedik ki şu dönemde benim en önemsediğim duygu bu.. Bir hijyen sorunuyla da karşılaşmadık ki bu da pek sevindiriciydi. Kapalı alanlara odamız dışında pek girmedik. Yalnızca sabah kahvaltısı alakart olmadığından, terasta ve açık havada kahvaltı etmeden evvel ortak alandaki ana restoranın açık büfesinden yararlanmak için kapalı alana girmemiz gerekliydi. Ancak, restoran girişinde her maskesiz misafire nezaket içinde tek kullanımlık ve kişiye özel paketlenmiş maskeler dağılıyordu ve bu, başlı başına bir güven hissi veriyordu diğer misafirlere..
İyi yemek, hatta çok iyi yemek, nitelikli kahve, imza kokteyller, güleryüzlü bir çalışan kadrosu ve insanın içini açan bir doğal flora eşliğinde geçen Marvy günlerimizi tavsiye ederim pek tabiki..
Sevgiler
Lulu
x